Taze Biberiye Tadında Cevizli Okumalar

A -
A +
Düzen, dirlik, emirler ve yasaklar. Emirler yasaklardan önce gelir, yapılacaklar yapılmayacaklardan. Önce kelam gelir, önce söz... Söylemekten, konuşmaktan önce ise dinlemek gelir, okumak gelir.

İnsandan evvel söz vardı. O yüzden her şeyden önce geldi okumak. Bu nedenle ilk emir "Oku!" oldu, ancak ve ancak yaradanın adıyla. Oku diyordu ve önemliydi bu. Okumak ve sonra anlamak. İnsan düşünen bir varlık olmadan önce, insan okuyan bir varlıktı. Hangi imgelerle düşüneceğini bilemezdi ki insan. İmgeler, şekiller, semboller, temsiller böylece yaratıldı. 

Aklımız okuduklarımızla var oldu. Okumak sadece kitap sayfalarından değil, yemyeşil çimenlerden, gökyüzünden de olurdu. Okumak kağıttan olduğu kadar parşömenden, deriden ya da bir kütük üzerinden, hatta elektronik ekranlardan da mevcuttu. Kainatı okumak, insanı okumak, zihinleri bile okumak söz konusuydu.

Okudukça değiştik, geliştik, kendimizden haberdar olduk kısacası. Hatta okudukça var olduk. Önce kendimizi okuduk, düşüncelerimizi...  Okuduk, sağlıklı ya da hasta olduk, hastalık okunmadan sağlık bilinemezdi. Hafızalarımızı doldurduk okuduklarımızla.

Ve bu yazıyı okuduk. Belki yolun yarısında yorulduk ve bıraktık. Belki de buraya kadar tek bir soluk aldık yalnızca. "Latin harfleri" denilen karakterlerle kurduğum bulmacayı çözerken, kafanızda başka başka manalar canlandı, kim bilir. Yahut yine ne yazmış ki dediniz, öylece devam ederek.

Peki, neden bunları konuştuk? Çünkü unuttuk, unutuyorduk. Geçen hafta herşeyi unutmak isteyen delikanlının aksine bu hafta hep unutmaktan bizar olmuş insanlar uğradı buralara. Dediler, unuttuk. Acaba insan olmaktan sebep, isyan ve nisyandan mı geliyorduk?

Öyle şeyler söyle ki, bir daha hiç unutmayalım dediler. Söylediklerini unutmayalım, artık unutmamak adına. Aslında unutmuyorduk dedim, yalnızca okumuyorduk. Uzun zaman yatakta kalan bir hastanın yürüyememesi gibi, sadece tembelleşmiş zihinlerimizle ileri gidemiyorduk. 

Eczane raflarına baktılar. Kitap yoktu. Bir kitap en güzel bir parça ceviz, bala karışmış Ginkgo biloba ve taze demlenmiş biberiye çayı ile okunurdu. Böylece ne okunan unutulurdu ne de okunmayanlar kaybolurdu.

Ve son olarak, unutmadan(!). 25 Eylüldü, aslında önemli ama unutulması muhtemel bir gün. 25 Eylül geçmiş Dünya Eczacılar Günümüz de kutlu olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.