Batı'ran Bunalıma Tarçınlı Gül Şerbeti

A -
A +
Batı'da... Batı'da sözcüklerin anlamı yok mesela. Daha doğrusu anlamların sözcüğü yok. "Gönül" kelimesinin Batı'daki herhangi bir dilde sözcük karşılığını bulamazsınız. Daha materyal, daha yüzeysel ifadeler ve sözcükler vardır. Sanırım Batı, gönle hiç ihtiyaç duymamıştır...
Batı'da düzen var, evet doğru. Her iş zamanında yapılır, her şey zamanında başlar, gelmesi gereken otobüs saniyesini şaşmaz mesela. Lakin merak ederim, bizim insanımız, kendisi bu düzene tahammül edebilir mi acaba? Biz en düzenli işleri bile düzeninden çıkarmayı severken, böyle bir düzende ironik bir kaos  yaşamaz mıyız? O zaman şöyle düşünmek lazım, insanlar düzenlere göre şekil almaz, düzenler insanların ve toplumların ihtiyaç ve eğilimlerine göre şekillenirler, nokta. 
İnsaf ve merhamet... Avrupa'da sokak ortasında birisi sizi bıçakladı ve kaçtı diyelim. Polis gelene kadar ölmek ya da ölmemek, şansınıza. Suça tanıklık etme korkusu ile size ellerini bile sürmez geçer giderler. Bunun da adını hukukla kanunla sabitlerler. Kendilerince erdemli ve olması gereken bir davranıştır hatta. Bir insan debelene debelene ölmüş mü, kimin umurunda? İnsana "iş" yahut "madde" gözüyle baktıkları için bu durumdaki biri, polisin görev kapsamındadır, ilgilenir olay yerine vardığında. O "ne biçim toplumuz bir olay gördüğümüzde şuursuzca toplanırız" diye küçümsediğimiz insanımızın temel gailesi merak değil, endişedir esasında. 
Rönesans ile beraber gelen adalet kavramı, Batı'da... Bir gün bir zat-ı muhterem ile konuşurken adaletin İslam coğrafyasında olmayan, Rönesans ile beraber Batı'dan gelen ve yayılan bir kavram olduğunu söylemişti, emin olmak için bir kaç kez tekrar sormak zorunda kalmıştım. Ancak evet, kendisini muhafazakar olarak niteleyen bu zat-ı muhterem iddiasında ısrarcıydı. Adalet kelimesinin anlamını düşünecek olduğumuzda, adalet yükselmek için ezmek demekti, Batı'nın lügatında. Kendi insanına sağlayabileceği en güzel ve eşit şartları sağlamalıydı ki, diğer toplumlardan daha yukarı olabilsindi. Afrika'yı sömürerek, Ortadoğu'yu bölük pörçük seyrederek adaleti temsil etmeli, bununla ilgili en yetkili makamları, hatta evrensel barış(!) örgütlerini kurmalıydı. İşte bizim Rönesans ile hiç başlayamamış olan demokrasi ve adalet sürecimiz, bugün bizim gözümüzde şişirilmiş bir balon olarak olması istenen yeri çoktan almıştı.
Din üzerine kurulu bir toplum algısı yoktur Batı'da... Bizim bir takım aydın(!)ımıza göre Avrupa din yükünden sıyrıldıktan sonra bilimde ilerleme sağlamıştı. Bakınız ne doğru. Ancak etli-sütlü karıştırması yapılıyor burada. Zira, Batı'nın dini ile bizim din algımız ve inancımız aynı değildi, ne ala. Hristiyanlık ve kilise kitap okumayı yasaklarken, İslamiyet ilk emir olarak "Oku" diyordu, büyük bir tezatla. Dinden uzaklaşan Batı bilimde ilerlerken, İslamiyetten uzaklaşan Doğu bilimde geriliyordu, büyük hızla. Eczacıdan Not: Batı'da ruh hastalarının günahkar olduğu düşüncesiyle kafaları tepelerinden delinip öldürülürken, burada Avrupalı'nın hiç duymadığı makamlarla icra edilen müziklerle hastalar tedavi ediliyordu. Ruhi sıkıntılarda tarçınlı gül şerbetleriyle tedaviler yapılıyordu. Bizi düştüğümüz bu Batı'ran bunalımdan bir tarçınlı gül şerbeti kurtarır mı acaba?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.