"Kuul Oldum" Abi!..

Son zamanların en gözde takıntı ve zorlamalarından birisidir; "cool olmak"...

Dilimize, söyleyişimize ve anlayışımıza ne zaman ve nasıl geçti, buna neden ihtiyaç vardı, çok bilemiyorum. Ama madem bu, günümüzün bir realitesi, nereden geldi diye sorgulamak yerine, e o zaman hoş geldi deyip muhtevasını tartışmak istiyorum. Ne de olsa bunu söylemek herkesin hakkı; "Kuul oldum abi!"

Bu sorular, yazının ana başlıklarını oluşturuyor. Ancak müsaade ederseniz 'kuul' demek istiyorum ben buna, malum artık özel isimlerin bile, dillerde kendi okunuşuna ve yazılışına göre karşılık aldığı bir zamandayız.

İnsanlara uzak durmak, kuul olmanın değiştirilemez ilk 3 maddesinden birisidir. Zira kuul kişi insanlarla seviyeli olmak, onlardan izole durmak zorundadır. Kuulların bu söyleyeceğimden hoşlanmayacağına çok emin olsam da söylemek zorundayım. Bu değişmez kuralı ilk olarak var etmeye çalışanın, kendine olan güven eksikliğini örtmek adına böyle bir davranış içerisine girdiğini öne sürüyorum. Zira gerçek kuul davranış; zor olanı başarıp, insanların hem omuz hizasında durup, hem suya sabuna dokunup, hem de olması gereken ilişkiyi dengede tutabilmektir diye düşünüyorum. Buradan sevgili kuul adaylarına çağrı yapıyorum. Zoru başarın!

Bir diğer mesele de her toplumun, her toplum içinde her bireyin dahi kendine özgü bir çizgisi, ihtiyacı olduğu gerçeğidir. Fiziki tüm şartları birbirine yakın ya da aynı olan iki insanın, aynı kıyafetleri giymesi durumunda üzerinde duruşunun aynı olmayacağı gibi, her olgu da toplumdan topluma biraz farklılık göstermek zorundadır. Siyah gömlek genel olarak şık bir kıyafet olsa da, siyah gömleğin arkasında pens olacak mı, yakası sivri mi olacak ve en önemlisi kaç beden olacak gibi temel ayrımlara gitmek zorunda kalırız. Hatta ülkeler için bir 36 beden aynı anlamı ifade etmemekte, Amerika'da 36 beden giyiliyorsa Türkiye'de 38 bedenlere bakmak durumunda kalınabilmektedir. Demek ki Amerikalıya yakışan bir siyah gömleğin bize yakışmama ihtimali var!

Buradan diyeceğim şu; illa(!) kültürümüze almamız gereken bir olgu olan bu kuul olmak kavramını bir yerlerden ithal ederken biz, onlar gibi kuul olamayız, önce bunu bilelim. Bir İngiliz, bir Amerika vatandaşı ve biz aynı 'kuullukta' duramayız. Biz hem el öperken, hem kuul olmak zorunda, yeri gelir sözü büyüğe verirken, ya da haklı bir nasihat dinlerken de kuulluğumuza halel getirmemek durumundayız. Zira Şark kültüründe kuul olmak bunu gerektirir!

Müslüman mahallesinde salyangoz satamıyoruz, çok üzgünüz. Satsak da kâr edemiyoruz, yine üzgünüz. Bazı şeyler, bakıldığında ciddi anlamda eğreti duruyor, bunu görmek durumundayız. Bu tip kavramlar dahilinde mütevazı bir toplumu birer 'kibir putu' haline getirmek, kuul gençlik adı altında insanlara tepeden bakan ve kendini 'olmadığı her bir şey' zanneden bir gençlik oluşturmak kendimize yapacağımız en büyük kötülüktür. İnsanın tevazu sahibi oldukça yükseldiği bilgeliğinden sıyrılıp, bilmediklerini bu ve benzeri makyajlarla bastırmaya ve kendini üstün görmeye çalışan bir fecaat ile karşı karşıyayız.

İki toprak arasında sürdürdüğü varlığı dağın zirvesine çıkaran insan, muhakkak ki ziyandadır.

...

Eczacıdan Not: Kuul olabilmek sadece insanlara özgü bir durumdur zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira kuul bitkilerin insanlardan önce var olduğunu söylemem lazım. Sanıyorum bu durum da bizim homosapien türü kuulların hoşuna gitmeyecek, ama üzgünüm, durum böyle. Mesela zerdeçal çok kuul bir bitkidir. Kuulun kelime anlamı olan 'serin' sözcüğünün tam üzerine basar ve terlemeyi önleyerek serinlik sağlar. Bir diğer ikisi de nane ve gülsuyudur. Böylelikle, bir sonraki yaza bilgi olarak saklayacağınız zerdeçal, nane ve gülsuyunun serinletici bitkiler olması durumu, belki bir gün işinize yarar diye düşünüyor, 'kuul günler' geçirip üşütmemenizi temenni ediyorum.