''Hem döver hem sever, öyle bir oğlum var benim!''

A -
A +
70 yaşında... İki büklüm yürümeye çalışırken tanıdım onu... Küçükken düşmüş, belini sakatlamış, doktora götürmemişler, öyle kalakalmış, iki büklüm... Katlanmış da kalmış gibi sanki...
O sıkışmışlığın içinde kocaman bir gülümsemesi vardı... Öylesine büyük ki, yüreği kadar...
Sarıyer tepelerinde bir buçuk odadan derme çatma evinden çıkmış yaklaşık 4 km ötesine bir siteye Kur'an okumaya gidiyordu... Kocasını kaybetmiş, oğlunu da pankreas kanseri alıp götürmüş.
''Çok çekti be evladım, ona yanar ona üzülürüm, iki ay içinde gitti ama çok acı çekti'' diye anlattı.
Küçük oğluyla baş başa oturuyorlarmış. Oğlan, annesinin anlatımıyla ''sinir hastası''ymış. Önce baba sonra abi kaybı derken, iş güç de yok... ''Hem döver hem sever öyle bir oğlum var'' dedi gülerek, şaşkınlığımı fark edince incelikten âdeta kurumuş eliyle elimi tuttu... Evladım o benim, okutamadım, ilkokul üçten terk, kıymetlim benim'' diye açıkladı...
Diyemedim, bir şey diyemedim ben de...
Kocasından kalan 650 lira maaşla geçinmeye çalışıyormuş ana oğul...
450 lira kiraya gidiyormuş... Gerisi de bozdur bozdur harca cinsinden zaten...
Nasıl diyebildim, nasıl yapıyorsunuz?
''Yardım ederler'' dedi. ''Severler bizi, sahip çıkarlar. Ben de Kur'an okurum onlara, dualar ederim. İnsan insana yardım etmeyecek de ne olacak? Niye yaşıyoruz ki?''
Sitenin girişindeki fırından çıktılar onu görünce, ekmek dolu torba tutuşturdular eline... Dualar okudu teşekkürler etti, gazeteci olduğumu öğrenince de ''Güzel kızım benim bir lokma bir hırka işte...'' dedi yine gülümseyerek...Vedalaştık, ayrıldık, arkamdan seslendi....
''Bir gün eve de beklerim...''
               *
O ne demiş? Öteki ne cevap vermiş?
Tarafların taraftarları birbirine girmiş...
''Yandaşsınız siz'' diye bağıranlar en büyük yandaş olmuş memlekette...
Zehir saçıyor ağızlar, kalemler, düşünceler...
Kötülük kol geziyor, kimse alınmasın ama iyi kokmuyor ortalık...
Vicdan desen mumla ara ki bulasın... Saygı çoktan kaybolmuş... Sevgi mi? Zaten yoktu ki... Sadece insan olmanın değeri bile sorgulanır olmuş... Ne dediğinden çok ne beklediğin neyi sağladığın önemli karşı taraf için... Sen sen olduğun için değil, pozisyonun, doldurduğun koltuk için önemlisin...
''O güçlüden yana olmayı sever!'' dedi bir arkadaşım ortak bir tanıdığımız için geçenlerde...
Sahi, doğru...
Niye fark etmemişim bugüne kadar diye düşündüm.
Sadece güçlülerden yana olmanın bolca alkış aldığı bugünlerde...
Kim kazanacak acaba diye pozisyon belirleme yarışında olanlara inat...
70 yaşındaki iki büklüm teyzemin 1.5 odalı evinin çok yakınından geçecek üçüncü köprü...
İnşaatı hızla devam eden viyadüklerin ayakları yükseliyor gökyüzüne...
Onlar birbirlerini yerken cephelerde, çeperlerde hayat devam ediyor son hızla...
Ayakta kalabilmek, insanca yaşayabilmek, doyabilmek için onca insan mücadele veriyor...
Ve kimse ''depresyondayız'' bahanesinin arkasına sığınmazsın, hakkımız yok buna...
Çünkü birileri bizlere inat, onurla, gururla yaşamaya devam ediyor mertçe...
Vücutları iki büklüm, başları dik...
.....
Not: Bu memleketin çok güzel insanları var. Her gün beni şaşırtacak bir hikâyeyle karşılaşıyorum. Hepsini dilim döndüğünce size aktarmaya çalışıyorum. Hepsinin özellikleri farklı kuşkusuz ama her hikâyeden anladığım ortak bir duygu var... O da insan olmak sanırım... İnsan olmayı unuttuk biz, her gün birbirimize bunu hatırlatmalıyız kanımca...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.