İkiz şehitler Ahmet ve Mehmet ile hain Can Dündar...

A -
A +
15 Temmuz gecesi kesinlikle ömrü hayatımın en uzun gecesiydi...
Savaş uçaklarının sesiyle irkilince, bir şeylerin pek de yolunda gitmediğinin farkına varmıştık...
O akşam emekli asker olan babamla beraberdim.
"Oğlum bunlar normal şeyler değil..." diyordu.
Ceketimi alıp apar topar evden ayrıldım.
Büroya giderken içimden bir ses sürekli ‘bunun geri dönüşü olmayabilir’ diyordu.
Uzunca bir süredir darbe söylentileri kulaktan kulağa dolaşıyordu ama diğer yandan da “2016 yılının dünyasında darbe mi olurmuş” deniyordu.
Evet darbe oluyordu.
Gerçekten darbe oluyordu.
Başka bir kılığa bürünmüş ‘vatansız yaratıklar’ sahne almıştı.
Çankaya’dan Kızılay’a ve TGRT’ye 10 dakikada ulaştım.
Tam bürodan içeri girdim ki telefonum çaldı.
Patronum A. Mücahid Ören; 
-“Ne oluyor” diye sordu?
-Çok iyi hatırlıyorum… “Darbe oluyor” dedim...
-“Hemen stüdyoya gir… Yayına başlayalım” dedi...
-Yine çok iyi hatırlıyorum çok kısa ve net bir cümle daha sarf etti:
-“Çok sert bir şekilde darbe karşıtı yayın yapacağız”
Kısa bir görüşmeydi... Sonrasında sabaha kadar süren o yayına başladık.
“Sözde” darbe bildirisini ne yayınladık ne bir satır bahsettik...
-“Öleceksek bu gece ölelim” sözünün karşılığının ne olacağını çok iyi biliyordum...
-“Kimse evlere dönmesin”
-“Sokakları, meydanları boş bırakmayalım” sözlerini bilmem kaç kez tekrarladım hatırlamıyorum.
O sırada terasımıza âdeta tekerlerini değdirircesine geçen F-16’lar, patlayan bombalar, milletin meclisinden yükselen dumanlar tabii ki moralleri dip yaptırıyordu.
Geldi gittileri beraber yaşıyorduk.
Gece yarısından sonra daha ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuzun farkına vardık.
16 Temmuz sabahında bambaşka bir Türkiye’ye uyanabilirdik...
İç savaşa sürüklenen Türkiye’ye.
Sadece ramak, küçük bir çizgi kalmıştı.
Kanlı darbe emir komuta zinciri içinde yapılmıyordu.
Komutanlar peş peşe TGRT’den mesajlarını vermeye başladılar.
Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı “Özel Kuvvetlerin başındayım... Özel Kuvvetleri darbecilere teslim etmedik” deyince yüreklerimize su serpildi.
Stüdyodaki kameraman arkadaşlarımdan Aziz Turan, biz darbecilere vurdukça eliyle devam şeklinde cesaretlendiren işaretler yapıyordu...
Sonra ne dedi biliyor musunuz?
“Merak etme bizim stüdyonun kapısı sağlam... Kırmaları en az 10 dakikalarını alır” 
Evet o 10 dakika bile bize ne cesaret vermişti...
Bir ara terasa çıktık.
Genç arkadaşlarım ayakta duramıyordu… 
Dizlerinin bağının çözülmesinin ne demek olduğunu o gece daha iyi anladım.
Kameraman Mehmet Tiren bir ara kaç tane savaş uçağımız olduğunu sordu...
-“Phantomlarla birlikte 300 civarında” dedim.
- Gözlerinin içi parladı ve ağzından şu kelimeler dökülüverdi:
-“Çok iyi o zaman havada sadece 7 savaş uçağı var. Demek ki 293 tanesi darbeye katılmıyor...”
Birbirimizi cesaretlendiriyorduk.
Morale çok ihtiyacımız vardı.
İşte tam da o sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan TGRT’den 80 milyona seslenmeye başladı.
Onu karşımızda görünce hepimiz daha da cesaretlendik. 
'Tamam' dedik hep birlikte bu ‘yaratıkların’ işini bitiririz.
Hepimizin, çocuklarımız adına Cumhurbaşkanımıza teşekkür borcumuz var.
1960 darbesinden beri kanlı gözyaşlarını içine saklayan bu kadirşinas Türk milleti iman gücüyle tankları, helikopterleri ve F-16’ları dize getirdi.
O bir türlü bitmeyen gecenin sabahında duş almak, üzerimi değiştirmek üzere eve gittiğimde kızımın bir türlü durdurulamayan burun kanaması yüzünden hastaneye götürüldüğünü öğreniyordum.
Sabaha kadar uyuyamamış o da diğer çocuklar gibi.
Boynuma nasıl atladığını, sarıldığını hatırlıyorum.
Ağlamamak için zor tutum kendimi.
Beni görünce rahatladı biraz sonra da uykuya dalıverdi.
 
AĞLADIK HEP BİRLİKTE AĞLADIK…
Külliye’de şehit ve gazi yakınlarının anıldığı toplantıya davet edilen gazetecilerden biriydim…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 15 Temmuz gecesi “face-time” bağlantısı yapan gazeteciler oradaydı.
Cumhurbaşkanımızın bir sıra önünde oturuyorduk.
Tören yaklaşık 3 saat sürdü.
Duygusallığın kat ve kat aşıldığı bir moda geçmiştik hep birlikte.
Gözyaşlarımızı tutamıyorduk.
Hele o kahraman şehit ikiz polisler Ahmet’le Mehmet’in babası Ali Oruç’un okuduğu şiirden sonrasını hatırlayamıyorum tam olarak:
-“Neden gelmiyorsunuz ikinizden biriniz... Ne oldu size...”
-“Ahmet’im Mehmet’im canlarım benim”
Ahmet’ler Mehmet’ler var oldukça bu ülkeyi bu çapulcu yaratıklara bırakır mıyız...
Cumhurbaşkanı “ulan terbiyesizler” diyordu. 
“Nasıl ateş açtınız elinde silah dahi olmayan bu kadınlara, çocuklara, gençlere...”
 
CAN DÜNDAR ÇIBANBAŞI OLDU..
Kısaca FETÖ konusunda ne olup bittiğine yönelik ufuk turu yapalım isterseniz:
Güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgileri derledik:
-Almanya’da Türkiye aleyhine yayın ve belgeseller artacak. Bunlar Can Dündar tarafından organize ediliyor. Can Dündar bu aralar çok hareketli çok aktif.
-FETÖ röportajlarını anma törenlerine ve 15 Temmuz’a gölge düşürmek için bu haftaya denk getirdiler.
-Büyükada eğitiminin altı boş değildi. Ama Türk istihbaratı zamanında müdahale etti.
-FETÖ sosyal medya üzerinden kara propagandayı sürdürüyor. Özellikle @kayikci06 ile @06tekneci hesapları dikkat çekici. Kafaları karıştırmak için yalanlar peş peşe sıralanıyor. 
-FETÖ, Adalet yürüyüşünden çok umutlandı, cesaretlendi… Yeni yürüyüşler peşinde...
-İstanbul’da Beşiktaş saldırısını organize eden PKK hücresi yakalandı. Bu çok önemliydi... Gözden kaçmasın...
Hiç moralimizi bozmayalım.
15 Temmuz’da biz kazandık.
Onlar artık hep kaybedecekler...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.