Burçlara inanmak terakkiye mani midir?

A -
A +

Devir değişse de, Türkiye'de bazı sorular baki. Hatta münevverler için temel soru ve o sorunun cevabı olarak geliştirdikleri endişe mütemadiyen baki...

Hep aydınlanma filozoflarının öngördüğü gibi lineer ilerleme ile gidecek değiliz ya bazen yerimizde sayacağız, hatta geriye gideceğiz. Osmanlı elitinin 19. yy'da favori sorusu ve bilmecesi "İslam terakkiye mani midir," yerini 20. yy'da sloganlara bıraktı. "Asırlardır çağdaş" gibi oksimoronlar, "İranlaşma tehlikesi" gibi siyaset bilimi 101 terk seviyesinde analizler, "karafatmalar" gibi pespaye bir ırkçılık bu ülkede anaakım tartışma kültürünün normu oldu. Ülkede dindarlıkla mücadele etmek için en "dahice" stratejinin başörtülü kadınları üniversite, iş yeri, meclis kapılarından geri çevirmek olduğuna kanaat getirdik. Laik histeriler geçirdik, Anıtkabir'i mabede dönüştürdük. Kuzey Kore ile yarışır duruma gelmiştik ki, biraz fazla ileri gittiğimizi fark ettik.

Ve bir revizyona gittik...

Başörtüsü yasağının saçmalığını "aman canım Amerika'da da giriyorlar, ne olacak" argümanı ile savunduk. "Dindar ama çok çalışıyorlar" vari örtülü ırkçı tabirleri, ilerici siyasi analiz olarak gördük. Artık bir karikatür haline gelen "Kemalist teyze" parodisinden kendimizi ayrıştırdığımızı sandık.

Punk'ı bilmem ama Kemalizm is never dead.

21. yy itibari ile, 20. yy'ın Kemalizmi en azından bir grup arasında güncellendi. İran'dan Malezya'ya, tehlikenin farkında mısın'dan mahalle baskısına, karafatmalardan hüloğ'a terfi ettik. Mevcut okullar içinde ortaokullarda %7, liselerden %10'u ancak bulan imam hatipler korkulu rüyamız olmaya devam etti. En münevverimiz iş kazalarını, işçi ve işveren dindarlığı ile açıkladı.

Yani temel varsayımlarımız baki kaldı. Aydınlık bir Türkiye'nin inşasının bilimin yolundan gittiği, bunun önündeki yegane engelin dindarlar olduğu ve ancak ve ancak sekülerlerin, sadece seküler oldukları için, Türkiye'de ilerici bir rol oynayabileceği inancını koruduk.
Peki bu varsayım doğru mu?

Konda'nın "Bilime inanç ve bilim dışılık" araştırmasının sonuçları, bu varsayıma inananların bildikleri her şeyi unutmaları gerektiğini gösteriyor.

Araştırmanın temel sonuçları şöyle:

"Dindarlık bilime inanmakla tamamen zıt düşmüyor ve en dindar kümenin bile bilime inancı yüksek.

Toplum bilimdışı inançlarda bireysel hayata dair konularla ülke hayatına dair konuların net bir şekilde ayrımını yapıyor.

Bilim ve teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığını düşünenler yüzde 85, bilimde geri kalmış bir ülkenin demokratik olmasının beklenemeyeceğini düşünenler yüzde 76, bilimin yararlarının zararlarından fazla olduğunu düşünenler yüzde 74, bilimin en heyecanlı yanının her şeyi sorgulayabilmesi olduğunu düşünenler yüzde 67."

Peki bu soruya dindarlar ve sekülerler tarafından verilen cevaplarda bir fark var mı?

"Beş puan üzerinden 1 puan bilime inanç en düşük, 3 puan ne düşük ne yüksek inanç, 5 puan ise bilime inanç en yüksek olacak şekilde hesaplama yapıldığında, bilim ve teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığını düşünmekte hiçbir demografik, siyasal, toplumsal ve kültürel küme arasında 0,2 puan aralığından daha büyük bir farklılık görülmüyor. Yani toplumu içindeki her türlü farklı grup bilim ve teknolojinin hayatı kolaylaştırdığı konusunda mutabık görünüyor."
"Bilimde geri kalmış bir ülkenin demokratik olamayacağı kanaatinde kadınlar ve erkekler, gençler ve yaşlılar, lise altı ve üniversite eğitimliler benzer duygu ve düşünce içindeler. Toplumun bu konudaki ortalama kanaat notu 5 puan üzerinden 3,8 puan. Farklılaşmalarda ise altını özellikle çizmek gerekiyor ki hiç bir farklı küme bu konuda olumsuz kanaate sahip değil ve yine kümeler arasındaki hiçbir farklılık 0,5 puandan yüksek değil.  En çok beyaz yakalıların işçilere göre bu kanaate biraz daha fazla sahip olması dikkat çekiyor. CHP tabanı en yüksek puana sahipken (4,04), Ak Parti tabanı en düşük puanda (3,72). Modernler (4,05) diğerlerine kıyasla daha kuvvetli biçimde bu kanaatteler."

Cevap: hayır, yok.

Peki dindarlık seviyesi bilime bakışı değiştiriyor mu?

"Toplumdaki dindarlık seviyesine göre boyutlardaki puanları karşılaştırdığımızda, birkaç anlamlı bulgu ile karşılaşıyoruz. Öncelikle dindarlık seviyesi ne olursa olsun, bilime inanç puanı pozitif tarafta kalıyor. Yani toplumdaki en dindar kesimler bile bilgi kaynağı olarak bilime ve rasyonel topluma inanıyor. Dindarlık arttıkça beklenebileceği gibi bu inanç seviyesi az da olsa düşüyor."

Cevap: pek değil.

Peki bilimdışılık ve hurafe açısından, sekülerler ve dindarlar arasında bir fark var mı?
"Bir dükkana/esnafa yapılan siftahın, uğurlu veya uğursuz gelebileceği fikrini onaylayanlar yüzde 45,5 oranındayken, onaylamayanlar yüzde 31,8 oranındadır. Siftah ile uğur ya da uğursuzluk ilişkisi kurma hali de genel olarak farklı demografik ve toplumsal kümelere göre özel bir farklılık göstermemektedir. Yalnızca Aleviler'de bu inanç Sünnilere göre çok daha yüksek iken, inançsızlarda inançlılara göre çok daha düşüktür."

"İlginç biçimde üniversite eğitimliler de burçlara lise altı eğitimlilere göre daha fazla inanıyor. Modern hayat tarzı olanlar muhafazakârlara göre, başı açıklar başı kapalılara göre, inançsızlar dindarlara göre burçların açıklayıcılığına daha fazla inanıyorlar. CHP seçmenlerinde diğer parti tabanlarına göre, modern hayat tarzına sahip olanlarda diğer hayat tarzlarına kıyasla, başı açıkların başı kapalılara kıyasla, astroloji merakı puanı biraz daha yüksektir."

"Ortalama mistik inanç puanı üzerinden bakıldığında kadınların erkeklere kıyasla, Alevilerin Sünnilere kıyasla daha sık bu eylemlerde bulundukları dışında hiçbir demografik, toplumsal ve kültürel kümede farklılık gözlenmemektedir."

Mistik inançlar ve pratiklere hayat tarzı, dindarlık, yaş, yerleşim yeri gibi bazı özellikler üzerinde baktığımızda bu inançların aslında ikiye ayrıldığı anlaşılıyor. Adakta bulunmak için türbeye gitmek, muska, dua veya nazar taşımak daha geleneksel mistik pratikler. Kahve falı baktırmak, astrolojik burçlar takip etmek ise modern, şehirli hayatında daha fazla yer bulan pratikler. Özellikle kahve falı baktırmak gibi pratiklerin kırdan metropole doğru veya eğitim seviyesinin artışıyla birlikte hızla artmasını görünce, "modern" hayatın mistik inanç ve pratikleri ortadan kaldırmadığını, bu inançların sadece şekil değiştirdiğini anlıyoruz. Şehirli, iyi eğitimli, başı açık bir genç kız evlilikle ilgili umduğu medeti artık türbede adadığı adakta değil, baktırdığı kahve falında veya günlük burç yorumunda arıyor."

Cevap: hayır, yok.

Peki sonuç ne? Bilime bakışta dindarlar ve sekülerler arasında bir fark yok. Bilimdışı inançlara (hurafelere) bakışta da dindarlar ve sekülerler arasında bir fark yok. "Aydınlanma devrimimizde", sekülerlerin dindarlardan farklı olarak öncü sınıf olması gerektiğine dair aslında hiçbir argüman yok.

Türkiye'de dindarların düşünce tarihinde önemli rol oynayan Mehmet Akif veya Bediüzzaman Said Nursi gibi düşünürlerin, fen bilimlerine ve eğitimin önemine ayırdıkları yer düşünülürse aslında bu sonuçlar hiç şaşırtıcı değil. Bu düşünürlerin, seküler çağdaşlarından farklı olmayarak, eğitim reformunu öncelik olarak görmesi, aslında bu verilerin yeni bir olgu olmadığını gösteriyor.

Yani, belki de görmek isteyene gösteriyor demek daha doğru...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.