Yurttan denetim manzaraları!

A -
A +
​Adana Aladağ'daki yurt yangınında 11'i öğrenci 12 kişi feci şekilde can verdi.
Tedbirsizlik, denetimsizlik, ​iş bilmezlik... Adına ne derseniz deyin, bu kadar can gittikten sonra kelimeler anlamını yitiriyor!
Biz millet olarak felaketleri üç-beş gün konuşup sonra da unutuyoruz. Ateş ise düştüğü yeri yakıyor.
Ne var ki son facia, malum kesimin cemaatlere beslediği kinini açığa vurmak için bahane oldu. Bu yurtların kamulaştırılmasını isteyeni mi ararsın​, alçak FETÖ'yü emsal gösterip "Az kalsın memleketi işgal ediyorlardı. Tarikatın iyisi kötüsü olmaz" diye çirkinleşeni mi?
Gazetenin sayfaları âdeta kusmuk doluydu.
Onları okurken 28 Şubat dönemi geldi aklıma. Üniversite öğrencisiydik o vakitler.
'Çağdaş Yaşam'cılar göklere çıkarılırken, dindarların yurtlarının üzerine ise 10 kişi birden salınırdı.
Emniyet polisini gönderirdi, Jandarma askerini. Millî Eğitim ve Vakıflar müfettişini yollardı, Vergi Dairesi memurunu. İlçe belediyeleri bile burnunu sokardı meseleye.
Sakın yanlış anlamayın, denetimi sıkı tuttuklarından değil haa! Baskı uygulamak, yıldırmak, yok etmek için.
Gözler ilk olarak yangın tüpünü değil, ​Atatürk köşesini arardı. Kütüphanelerde 'yasak yayın' avı yapılır, öğrencilere potansiyel düşman gözüyle bakılırdı.
Anlıyoruz, o eski günlerin özlemi içindesiniz. Eteğinizdeki taşları dökün ama bari bunu minik bedenler üzerinden yapmayın.
 
Yurttan denetim manzaraları!
 
Yüz yıllık tiyatro!
 
"İstanbul'a vardığım ilk akşam, Beyoğlu Caddesi'nde gezintiye çıktım. Her iki kaldırımda da modaya uygun giyinmiş, dünya zevklerini düşünen, Avrupa menşeli kalabalık, melon ve fötr şapkalı, kendi hâlinde dolaşan insanlar vardı. Parlak ışıklı eğlence yerlerinden, çalgı sesleri geliyordu. Beni iterek geçen, çoğu eğlence maksadıyla çıkmış insanlardı; hâlbuki o anda Osmanlı Devleti'nin varlığını koruyabilmek için 30 mil kadar ötede savaşan Türkler vardı. Hatta Çatalca'dan top sesleri geliyordu.
Bir akşam İstiklal Caddesi'nde otelime dönerken kaldırım kenarında iyi giyimli insanların sıralandığını, Frenklerin neşe içinde güldüklerini ve anlamlı anlamlı göz kırptıklarını gördüm. Onları eğlendiren şeyin ne olduğunu anlamak için kafamı çevirdim. Üç yüz kadar yaralı Türk askeri, birbirinden destek alarak, başları öne eğik yürüyordu. Harpten yorulmuş bu dürüst, hüzün dolu köylü yüzler, kaldırımda toplanmış insanların alay ve gülüşlerine aldırış etmeden, sabır ve vakarla ilerliyordu. Bu iyi yürekli insanlar, kendi sırtlarından geçinen Beyoğlu aristokratlarına göre yüz karasıydı..."
İngiliz yazar William M. Pickthall, Balkan Savaşı sırasında İstanbul'u işte böyle tasvir ediyor.
Aradan bir asır geçmiş. İnsan "değişen ne var ki" diye düşünmeden edemiyor.
Dürüst, iyi yürekli insanlar tankların altına yatıp vatan kurtarırken, Beyoğlu aristokratları 'tiyatro' izlediğini sanıyor.
Millet döviz bozdurup seferberliğe ortak olurken, "Dolar 3,46'yı aştı. Ne oldu? Dolar sevgisi vatan sevgisini geçti mi?" diye dalga geçiyor...
Sanki adamlar, başka bir ülkede yaşıyor... 
 
Ne tuhaf!

"Dünya 5'ten büyüktür" diyerek âleme kafa tutan ​Erdoğan'ın "değerli yalnızlığıyla" dalga geçenler de...
Castro'nun Küba'da bıraktığı yarım asırlık enkazını köşelerinde "soylu yoksulluk" diye pazarlamaya çalışanlar da aynı kişiler...
 
Yurttan denetim manzaraları!
 
Gazetesini yalanlayan yazar!
 
Hasan Pulur öleli bir yıl olmuş. Milliyet'te 30 Kasım günü "Pulur kabri başında anıldı" diye bir ihtifal haberi çıktı...
Habere göre, Pulur'un mezarı başındaki törene ailesi, sevenleri ve Milliyet yazarları Tunca Bengin ile Abbas Güçlü katılmıştı...
Abbas Güçlü, ertesi gün kendi gazetesini 'tashih' eden dokunaklı bir yazı kaleme aldı ve şöyle dedi:
"Hasan Abi iyi bir arkadaştı ama arkadaşlarından bir kişi yoktu... Hasan Abi çok iyi bir aile reisi, çok iyi bir baba, çok iyi bir dedeydi ama ailesinden de tek kişi yoktu. Peki kim mi vardı? Sadece ve sadece Tunca Bengin ve ben. Evet sadece iki kişi. Bir de dua için gelen imam. Ölmeye ya da düşmeye görün yanınızda kimse kalmıyor!"
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.