Meydan niye Portakal'a bırakılıyor?

A -
A +
Yerel seçime iki hafta kaldı. Sahada yarış son sürat ilerliyor. Ancak sık sık seçim yaptığımızdan mıdır nedir, seçmendeki bıkkınlık dikkatten kaçmıyor.
Şüphesiz bu bezginlik hâlinde medyanın payı büyük. Ekranlar, gazeteler ve sosyal medya aynı haberlerle dolu. Hep benzer konular konuşuluyor.
Medya akıl almaz şekilde tarafgir. Köşe yazarları partilileri bile gölgede bırakacak cinsten particilik yapıyor.
Televizyonlar cumhurbaşkanının mitinglerinde aynı anda canlı yayına geçiyor. Biraz geç kalan yadırganıyor. Buna karşılık muhalefet pek görünmüyor. Hoş, görünse n'olur ki. Muhalefet yapamadıkları ortada.
Seçmenin memnun olmadığı şeyler de var seçmen olarak bunları duymak istiyor.
Ben de bundan hareketle geçen farklı bir şey yaptım ve hayatımda ilk defa baştan sona FOX Ana Haber'i izledim. İnanın mideme portakal ağrıları indi.
Sonra Fatih Portakal'ın haberde nasıl bir yöntem kullandığını incelemek için YouTube'dan arşiv kayıtlarını izledim.
45 dakikalık ana haber bülteninin 15 dakikası, yani üçte biri, Portakal'ın abuk subuk yorumlarıyla dolu.
Haber sunmuyor, direkt yorum yapıyor. Zaman zaman tarafsızlık ayağına bütün siyasilere atarlanıyor. Ama sürekli kendisiyle çelişiyor. Bir hafta önce verdiği rakamları bir hafta sonra yalanlıyor. Devamlı söylediklerini düzeltiyor.
"Bazı olaylar yaşanıyor ve olaylar yaşandıktan sonra bıraktığı izler bir kırılma noktası oluyor. Kırılma noktası oluyor demeyeyim de, hadi bu kadar kesin konuşmayayım. Kırılma noktası olabiliyor" dedi mesela.
On dakika sonra "Ekonomi dibe doğru gidiyor... Dibe doğru demeyeyim de, küçülüyor" şeklinde tashih yaptı.
Haberlerde sürekli siyasileri çarpıştırıyor. Ardından ekonomiden kara tablolar çiziyor. İşsizliği fırlatıyor, benzin fiyatlarını uçuruyor, nohudu fasülyeyi ithal ettiriyor vs.
Medyanın eleştiri hakkını ve gücünü kullanması sadece AK Parti'nin değil herkesin menfaatine.
Aksi hâlde meydan portakallara kalıyor.
Vallahi yazık!
    Vahşetin beş halkası   Yeni Zelanda'da camiye yapılan alçak saldırı uzun süre konuşulacağa benziyor. Vahşet sonun başlangıcı. Ve bunun birçok halkası var. BİR: Batı toplumu Türkleri hiçbir zaman unutmadı. Özgürlüklerin garantisi olduğu söylenen Avrupa'nın kaldırımlarının altında geçmişin acısı ve izleri kor gibi yanıyor. Avrupa kimliğinin oluşmasında en büyük faktör Türk düşmanlığıydı. Bu durum geçerliliğini hâlâ koruyor. İKİ: Terörün kaynağı Müslüman olduğunda dünyayı ayağa kaldıranlar, Hristiyan temelli terörde işi “deliliğe” vuruyor. ÜÇ: Globalleşmenin insanları birbirine yaklaştırmasını bekliyorduk, aksine toplumları ayrıştırdı. İslam düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve ırkçılık sıradan bir iş hâline geldi. DÖRT: Sosyal medya dediğimiz şey anormallikleri normalleştirirken marjinalleri sıradanlaştırdı. Elimizdeki telefonlar yeni çıldırma mecramız oldu. BEŞ: Dünyanın hiçbir yeri artık kimseye güvenli değil. Özellikle de Müslümanlar için.     Emin kafası!   "Naçizane bir görüşüm var. Diyorum ki: Ben Türkiye'nin düşmanı bir ülke olsam ve Türkiye'ye saldırma hesapları yapsam, bunun zamanını ramazan ayında ve iftar saatine yakın belirlerim. Herkes mayışmış, gevşemiş! Çoğunluk görev başında değil. Onlar ise yorgun, aç, susuz, dikkatleri dağılmış, iftar saatini bekliyor. Diyorum ki, terörist olsam, eylemi iftara yakın koyarım." Emin Çölaşan yıllar önce Hürriyet'te aynen böyle yazmıştı. Şimdi soruyorum: Cuma namazında Müslümanları katleden Haçlı Brenton Tarrant ile Çölaşan arasında; Çölaşan ile "Videoyu izlerken keşke Türkiye'ye gelip bu cuma günü camileri temizlese diye iç geçirdim" diyen Ekşi Sözlük'ün alçak yazarı arasında bakış açısı anlamında ne fark var?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.