Orada bir Pontuslu olsa

A -
A +
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'un fethinin yıl dönümünde Fatih Sultan Mehmed'in türbesini ziyarette çekilmiş, elleri arkada görüntülerini izlediniz mi?
Bir “şehremini”ye yakışmayacak hafiflikteki video, ecdada hürmeti hayat prensibi hâline getirmiş insanları çok yaraladı.
“Ekrem Bey aynı tavrı Anıtkabir'de sergileyebilir mi? Mümkün değil” diye çokça tweet atan oldu.
Bırakın bir Müslüman mezarlığını, insan gayrimüslim mezarlığına bile girecek olsa ölülere saygıdan dolayı kendini toparlama ihtiyacı hissetmez mi?
Kaldı ki burada mevzubahis olan İstanbul'u fethederek dünyada çağ açmış bir padişahı ziyaret...
Yerel seçimden sonra bir Yunan gazetesi "İstanbul’u fetheden Pontuslu" diye manşet atmış, iktidar medyası üzerine atlamış, İmamoğlu buradan kendisine bir mağduriyet dalgası oluşturmuştu.
Başkana "Pontuslu" demiyorum. Ama emin olunuz Fatih'in manevî huzuruna elleri arkada ancak bir Pontuslu gelebilirdi.
Ekrem Bey'in birçok hareketi gereksiz yere eleştiri konusu yapılıyor. Fakat bu sefer herkes çok haklı, çünkü manzara çok incitici.
Vakti gelip sandık kurulduğunda ne İBB'nin borca batırılması, ne makamlara çekilen gıcır gıcır arabalar, ne adrese teslim ballı ihaleler bu fotoğraf kadar konuşulacaktır.
Millet bu fotoğrafı unutmayacaktır.

 
Orada bir Pontuslu olsa
 
Hareketin kralı
 
Alev Coşkun, 85 yaşında bir piri fâni.
-80 öncesi Ecevit'in turizm bakanlarından biri.
-27 Mayıs darbesinde oluşturulan Kurucu Meclis’e CHP kontenjanından girmiş en genç üyesi.
-"Benim için başbakan hâlâ Menderes’tir" dediği için Vedat Eczacıbaşı’nı ihbar edip ölümüne yol açan bir suç ortağı...
-Şimdilerde ise Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi.
Coşkun, 27 Mayıs darbesinin yıl dönümünde gazetesinde küstah satırlarla dolu bir yazı karaladı.
Herkesin darbeleri ve darbecileri lanetlediği bir günde utanmadan sıkılmadan "27 Mayıs, rayından çıkan demokratik sistemi yeniden doğru yola getirmek için yapılmıştı. 27 Mayıs ilerici ve demokratik anayasa ile gerçek bir toplumsal değişimi ve dönüşümü simgeler" diye yazdı. Yazabildi... Başbakan'ı idam sehpasına taşıyan darbe için 'hareket' dedi.
Türkiye'de hangi darbenin, darbeciğin veya girişimin altını kaldırsanız mutlaka Cumhuriyet çalışanının parmağını bulursunuz.
Bu adamlar FETÖ'cüler ve iş birlikçileri 15 Temmuz'da emeline ulaşmış olsaydı "Ama canım AKP de..." diye başlayan cümleler kuracaklar, darbecilerin postalını yalayıp yine alkış tutacaklardı.
Şükür ki 'hareket'in kralını gördüler.
Orada bir Pontuslu olsa
Hikmet
 
Türkiye'de kendini sol diye tarif eden CHP kitlesi ya kendi geçmişlerini bilmeyecek kadar cahil ya da âlemi saf zannediyor.
3 Haziran Nazım Hikmet'in ölüm yıl dönümü. Sol koro Sabahattin Ali'de olduğu gibi yine o gün kalkacak sosyal medyada başlıklar açacak, 'Nazım Nazım' diye ağlaşacaktır.
Oysa CHP, Nazım Hikmet'i sürgün etmiş, 13 yıl boyunca hapiste tutmuştu. Şair, açlık grevi başlatmış, annesi pankartlar açıp sokaklarda eylem yapmıştı. Demokrat Parti'nin iktidara geldikten sonra ilk işlerinden biri af çıkarıp Nazım Hikmet'i salıvermek olmuştu. Ama Nazım Hikmet, askerlik yapmak istememiş ve Rusya'ya kaçmıştı. Bu yüzden vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Ölümünden 46 yıl sonra 2009 yılında AK Parti tarafından vatandaşlığa geri alınmıştı. Sürüyor, hapsediyor, öldürüyor üstüne bir de edebiyatını yapıyorlar. Ne güzel iş!
 
Gazetelerin ölümü
 
Geleneksel medya pandemiden en çok zarar gören mecralardan biri oldu.
Medya patronu Rupert Murdoch 112 gazetesinin basımını durduracağını duyurdu.
Türkiye'de 27 yıl sonra gazeteler dağıtımcı şirket 'dağıtamayacağım' dediği için basılamadı.
Resmî ilanlarla ayakta kalan yerel gazetelerin salası okunmak üzere.
Basın İlan Kurumu resmî ilan desteğini çeksin birçoğu kepenk kapatır.
Demirören grubunda bütün gazetelerin online mecrada olacağı, artık basılmayacağı iddia edildi. Neyse ki Hürriyet'in Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan yalanladı. Ama gruptaki bazı gazetelerin uzaktan çalışma yöntemiyle çıkarılacağı kesin.
Demirören gazetelerinin muhtemel bir vedası, yazılı basının çöküşü anlamına gelir. Basında en önemli maliyet kalemlerinden biri dağıtım. Yayındaki gazete sayısının azalması, günlük gazeteleri 25 bin satış noktasına ulaştıran dağıtımcı şirketin maliyetinin artması anlamına gelir. Maliyetin artması gazeteleri zor durumda bırakır. Her hâlükârda dağıtım var oldukça gazeteler çıkar.
 
Zulüm değil mi?
 
Müminler 74 gün sonra camilere kavuştu. Fakat 65 yaş üstündekiler sevince ortak olamadı.
Komşumuz İran salgından sonra şehirleri beyaz, sarı ve kırmızı diye renklerle ayırmış, buna göre serbestlik tanımıştı.
Sağlık Bakanlığı'na çağrım şu: Anadolu'nun kuş uçmaz kervan geçmez, nüfusu sınırlı, gireni çıkanı belli köylerindeki yaşlılarla, kilometrekareye 41 bin kişinin düştüğü İstanbul'un ilçesindeki yaşlılar niye aynı muameleyi görüyor?
Vakasız Anadolu kasabalarına göz hapsi zulüm değil mi? İran modeli çok mu zor?
Orada bir Pontuslu olsa
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.