Bu sene ödül yurttaş gazeteciliğine

A -
A +
Amerika'nın Minnesota eyaletinde 46 yaşındaki siyahî George Floyd, Mayıs 2020'de kendisini yere yatıran bir polisin boğazına diziyle basması sonucu çırpına çırpına öldü.
Floyd'un "nefes alamıyorum" şeklinde yalvarmasına polis aldırış etmedi. ABD için vaka-i adiyeden sayılan olay, dünya kamuoyunun gündemine oturdu.
Ülke genelinde protesto gösterileri başladı. Polislerin tutuklanması öfkeyi dindirmedi. Çığ gibi yayılan eylemler, yağmaya dönüştü. Lüks mağazalar vitrinlerini kontrplak çakarak kapattı. 16 eyaletteki 30 şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Amerikan polis teşkilatının lağvedilmesi tartışıldı.
Amerika kıtasını keşfeden Kristof Kolomb’un heykeli, ismini verdiği Columbus şehrinden kaldırıldı.
Avrupalı liderler, ortak açıklama yaparak polis şiddetini kınadıysa da ateşin okyanusu aşmasına engel olamadı.
Almanya, Fransa, İspanya, Belçika, Danimarka meydanlarında toplanan on binler, Floyd üzerinden adalet istedi.
ABD Başkanı Donald Trump, ırkçı yaklaşımının faturasını altı ay sonra yapılan seçimde ödedi.
Dünya genelinde ırkçılığa, faşizme ve kapitalizme isyan dalgasına dönüşen hadiseleri tetikleyen şey ise 17 yaşındaki Darnella Frazier isimli genç siyahî bir kızın cep telefonuyla George Floyd'ın polis tarafından öldürüldüğünü kaydetmesi oldu.
O video çekilmese Floyd'un adı sanı duyulmayacak, belki ölümü polis cinayetleri listesinde istatistiki unsur bile olmayacaktı. Ailesi de 27 milyon dolarlık tazminatı rüyasında görecekti.
Kıtaları, koltukları, egoları sallayan; sistemleri sorgulatan işte 9 dakika 29 saniyelik o görüntü bu sene dünyanın en prestijli basın ödülü olan Pulitzer ödülüne lâyık görüldü.
Gazeteciliğin 'g'sinden haberi olmayan Darnella Frazier ile bir ilk gerçekleşti. Ödül bu sene "yurttaş gazeteciliği"ne gitti. Bir telefon dünyayı değiştirmeye yetti.


 
Gönüllü muhabirler

İnternetin yaygınlaşması ve sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle karşımıza çıktı yurttaş gazeteciliği kavramı.
Peki vatandaşın paylaştığı önemli şeyler haber midir? Her yurttaş, gazeteci olabilir mi?
Ham video, fotoğraf veya bilgiyi paylaşan gazeteci sayılmaz. Gazeteci, bunları anlaşılır unsurlarıyla izleyiciye ya da okura aktarır.
Ama vatandaşın paylaşımı önemli bir haber unsurudur. Bugün habercilerin en önemli ihbar kaynağı sosyal medya. Sıcak bir gelişme yaşandığında başvurulan ilk kaynak Twitter.
Vatandaş paylaşımı öyle bir kaynak ki ajansları, televizyonları besliyor; haber portallerinin ve gazetelerin yayın politikalarına, köşe yazarlarının konu seçimine doğrudan etki ediyor.
Mesela; geçenlerde Mudanya'da bir diş hekiminin sahilden cep telefonuyla çektiği urgan şekline bürünmüş deniz salyası fotoğrafı, manşetleri süsledi, ana haber bültenlerine malzeme oldu. Öyle ki şubat ayından beri tartıştığımız müsilaj dehşetini en iyi anlatan kare o diş hekiminin fotoğrafıydı desem abartmış sayılmam.
Bugün neredeyse bütün televizyon kanallarının WhatsApp hattı var. Amatör görüntüler HD ekranlardan izleniyor. Çünkü hakikatin netliği başka bir şey.
Türkiye'nin ikinci büyük ajansı İHA, mobil uygulama yaptı. Ajansın 4 bin civarında gönüllü muhabiri var. Vatandaşın çekip gönderdiği anında haber merkezine ulaşıyor. Her kişinin ismi, telefonu, konumu beliriyor. Teyit sıkıntısı da yaşanmıyor. Yurttaştan gazeteci olur mu olmaz mı tartışılır ama karşımızdaki dönüşüm tartışılamaz...
 

Terslik yok mu?

Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Bel-Pa diye bir iştiraki var.
İnternet sitesinde yer alan bilgiye göre şirket cenaze ve taziye hizmeti, mezarlık temizliği, evlilik ve sünnet organizasyonu, hayvanat bahçesi işletmeciliği hizmeti veriyormuş.
Bir de mutfak hizmetleri varmış. Bel-Pa Mutfak, bin kişiye kadar kokteyl hazırlayabiliyormuş.
Halk TV'den Bel-Pa'ya bir gün "hizmet bedeli" ibareli 30 bin liralık fatura gönderilmiş.
Muhasebeci açıp "Bu ne?" diye sormuş.
Halk TV muhasebecisi "Üst düzey yetkililerin yediği yemeğin bedeli" cevabını vermiş. Tabii paşa paşa ödeme yapılmış.
Yemeği yiyen kanal yöneticileri ve misafirleri, fatura eden kanal, ödeyen ise yemek şirketi...
Tam tersi olması gerekmiyor mu?

Kılavuzu CHP olanın...

Dün Sözcü ve Cumhuriyet gazetesi ortak bir manşet 'haber'le çıktı.
CHP heyeti Çankırı'yı ziyaret etmiş. Güya burada bir vatandaş "Recep Tayyip Erdoğan adını koymuştum. O zaman AK Partiliydim. Şimdi pişmanım. Oğlumun adını değiştirmek istiyorum ama memurlar, 'Biz bu ismi değiştirsek tayinimizi çıkarırlar, o nedenle değiştiremeyiz' diyorlar" demiş.
-Adam kim? Belli değil!
-Memurlar kim? Belli değil.
-Hangi ilçede yaşanmış? Belli değil!
-Ne zaman yaşanmış? Belli değil!
Bu kadar bilinmez içinde bir bilinen var; kaynak. O da CHP'li vekiller.
İnsan bu işlerin nasıl olduğunu bir araştırır. Hiç olmazsa Google'a filan bakar. İsim değişikliğinin (eğer imla hatası, gayriahlaki, gülünç değilse) nüfus dairesinde yapılmadığını, mahkeme kararı gerektiğini görür.
Geçen hafta yine Çankırı'da "Kılıçdaroğlu cenazeye katıldığı için şehidin ismi parka verilmeyecek" diye yazmışlar da doğru olmadığı ortaya çıkmıştı. Şehidin isminin okula ve pansiyona verildiği; parkın da yıl sonuna hazır olacağı duyurulmuştu.
Böyle gazetecilik mi olur?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.