Siyasi trollük

A -
A +
CHP, Kemal Kılıçdaroğlu'nu “sosyal medya'da rahatsız edenler” (onlar troll diyor) hakkında rapor hazırlamış.
Kemal Bey'e rahatsızlık veren 10-12 bin civarında hesap varmış.
Pekiyi ne yapıyorlarmış bunlar?
Aynen aktarıyorum:
"CHP ya da Kılıçdaroğlu bir açıklamayla Twitter’da gündem olduğunda, troller karşıt etiketler altında toplanarak gündemi sabote edici Tweet’ler üretiyor. Troller, CHP’nin ya da Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu gündemi saptırmanın yanı sıra parti ve liderini yurttaşlar nezdinde itibarsızlaştırma amaçlı girişimlerde bulunuyor."
Bu satırlar beni önceki haftaya götürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 26 Ocak günü saat 22.00'de NTV özel yayınında Seda Öğretir, Nazlı Çelik, Ahmed Arpat ve Hasan Basri Yalçın'ın sorularını cevapladı.
Kılıçdaroğlu, programa saatler kala Twitter hesabından, "Sevgili halkım, bu akşam saat 22.00'de önemli bir konu hakkında size bilgi vereceğim. Burada buluşmak üzere" diye mesaj attı.
Herkes kulak kesildi.
Cumhurbaşkanı NTV'de konuştuğu sırada, Kılıçdaroğlu da Twitter'da Bursa Hızlı Tren Projesinde 6 milyar liralık yolsuzluk yapıldığını, belgeye bizzat Erdoğan'ın imza attığını iddia etti.
Mesajı 10 bin paylaşım, 80 bin beğeni aldı.
Neyse... CHP medyasının "Kılıçdaroğlu yolsuzluk belgelerini tek tek açıkladı" diye köpürttüğü iddia balon çıktı.
Ortada ne belge vardı ne Cumhurbaşkanı imzası.
Boşa düştüğü için ti’ye alınan Kemal Bey, canlı yayını sabote etmeye çalışarak trollük diye şikâyet ettiği şeyin aynısını kendisi yapmıştı.
Ama Twitter hesapları yaptığında adı trollük, politikacı yaptığında siyaset oluyor. Burası Türkiye...
 
 
Erdoğan'ın mesajları
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüs testinin pozitif çıktığını duyurunca kimileri âdeta zil takıp oynadı.
Ahlâk, edep, hayâ, ayıp bilmezler sosyal medyadan nefret kustu.
Bir vakitler fal bakıp "Öl Recep" diye kapak sayfasında bulmaca yayınlayanların içten içe sevindiğini tahmin etmek güç değil.
Fakat Covid, siyasete pozitif bir etki yaptı...
Böylesi zamanlar önemlidir. Siyaseten kanlı bıçaklı olsanız da en temel insani görevinizi ifa edersiniz.
Mesela; merhum Adnan Menderes'i taşıyan uçak Londra'da düştü. Başbakan sağ kurtuldu. Yurda gelişinde Ankara Garı'nda kendisini karşılayanlardan biri de CHP lideri İsmet İnönü idi.
Siyasi liderler de Erdoğan'a 'geçmiş olsun' dileğinde bulundu.
Cumhurbaşkanı tek tek cevap verdi. Hem de isimleriyle.
Başına "sayın" gibi mesafeli bir sözcük getirmeden, küçük parti büyük parti ayırt etmeden.
Ama "değerli dostum" diyerek MHP lideri Devlet Bahçeli'yi ayrı bir yere koydu.
BBP lideri Mustafa Destici'yi muhabbetle selamladığını ifade etti, samimiyetini gösterdi.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener mesajlarında 'cumhurbaşkanı' dememişti. Cumhurbaşkanı aynı ayarda teşekkür etti.
Mustafa Sarıgül ise "cumhurbaşkanımız" ifadesini kullanmıştı. Erdoğan "Mustafa Bey sağ olun, güzel temennileriniz için teşekkür ediyoruz" diyerek aynı samimiyetle karşılık verdi.
Sarıgül gibi "Cumhurbaşkanımız" ifadesini kullanan Doğu Perinçek, liderlerin en centilmeniydi. Zira eşiyle birlikte geçmiş olsun dileğinde bulunmuştu. Erdoğan da Şule Perinçek'in de ismini anarak teşekkür etti.
Erdoğan, sadece Ümit Özdağ'ın ismini kullanmadı.
Dostum, kardeşim, bey, hanım... Hitap şekli değişikti. Samimiyetin dozu da tabiatıyla mesajlara yansımıştı.
Cumhurbaşkanımıza ve Hanımefendiye şifalar diler, siyasetteki bu nezaket hâlinin hep sürmesini arzu ederiz...
 
 
Dergiler niye kapanıyor?
 
Bir yazar vardı, Asım Gültekin.
Hayatı dergicilikle geçmiş.
Bir gün ölüm haberi geldi. Sosyal medya yıkıldı.
Çıkardığı dergiler vaktinde 'trend' olamamıştı belki ama adı Twitter'de Trend Topic oldu.
Çok büyük insanlar hakkında çok büyük mesajlar attı, yorumlar yaptı.
Vay be dedik, "Meğer ne hatırlı dostları varmış!"
Oysa öldüğünü kimse fark etmemiş, cenazesi evinde dört gün boyunca beklemişti.
Dergâh dergisinin artık çıkmayacağı duyurulunca aklıma o Asım Gültekin geldi.
Dergâh'ın 'acı haberi' ulaşınca yine büyük laflar edildi, sosyal medya büyük büyük mesajlarla yıkıldı.
Hiç kuru lafa gerek yok. Dergiler ademe mahkûm edileli çok oldu.
Hayatının merkezine kâğıdı (para) alan insanoğlunun basılı kâğıtla rabıtası da her geçen gün azalıyor.
Önce pandemi sonra kâğıt fiyatlarındaki artış dergilerin boynuna urganı geçirdi.
Kabahat kimin? Sebep ne?
Elbette ilk akla gelen saik, dijitalleşme. Ondan ziyade de ilgisizlik...
Kültür Sanat Editörümüz Murat Öztekin, hafta içi güzel bir sorgulama yaptı.
Vaziyeti edebiyatçılara sordu. Cevapları yayınladık.
Diyor ki Rasim Özdenören: "Edebiyatçı varsa edebiyat dergisi vardır. Bir edebiyat görüşünüz mevcutsa sarı defter kâğıdına yazıp atsanız onu müşterisi bulur. Ama itiraf edeyim ki dolu şeyler söyleyen bir edebiyat dergisi elime geçmiyor."
Derginin, gazetenin, televizyonun ve dahi internet sitelerinin, velhasıl medyanın en büyük sorunu bu: İçerik kısırlığı...
Muhteva doyurucu değilse alıcısı olmuyor. Alıcı yoksa kazandırmıyor. Para yoksa iyi muhteva çıkmıyor.
 
 
Ne oldu o servete?
 
CHP'li Gürsel Tekin haber spikeri Mehtap Özkan'la hayatını birleştirdi.
Nikâhı Çırağan Sarayı'nda yaptı. Bu da "Saray saray diyor, fakirlik edebiyatı yapıyor ama düğünü sarayda yapıyor" eleştirilerini beraberinde getirdi.
Gürsel Tekin "Servetim yok. Kirli medya girsin sicilime baksın" diye cevap verdi.
Aynı Gürsel Tekin, 2018'de markalı gömleğiyle gündeme gelmişti.
Bunun üzerine "9 villa, 11 şirket, 7 benzin istasyonu olan adama gömleğin fiyatı sorulur mu? Utanmıyor musunuz?" diye cevap vermişti.
Şimdi hangi sözüne inanalım? Ne oldu o servete?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.