Gazetecilik ölmüş birader

A -
A +

Eskiden haber atlatma diye bir şey vardı. Gazeteciliği canlı tutan en büyük itici güç idi…

Muhabirler gelişmeleri en hızlı biçimde haber merkezlerine ulaştırırdı.

Diğer meslektaşlarını atlatanlar büyük bir başarıya imza atmış sayılırdı.

Tabii mutfaktaki yöneticileri de o haberin hakkını verirdi.

Bu, gazetecilik için bir itibar meselesiydi âdeta.

Şu sıralar moda haber atlama.

Gazetelerin gece servisleri uyuyor.

Hem de mışıl mışıl.

Geçen pazar akşamı Kosova-Sırbistan gerilimi patlak verdi. Birinci Dünya Harbi’nin çıktığı bu topraklardaki küçük bir kıvılcım yeni felaketlerin habercisi olabilirdi. Gece baskımızda manşete çektik hemen.

Ertesi gün baktık ki, refiklerimizden krizi sayfalarında gören olmamış.

Daha sonra KPSS'deki iddialar patlak verdi. ÖSYM açıklama yaptı. "Hazır soru depremi" diye ilk sayfamızdan hatırı sayılır ölçüde gördük. Kimileri ancak ÖSYM Başkanı görevden alınınca uyandı. Buna rağmen soru tartışmaları o gün birçok gazetede yer bulmadı.

Karabağ'daki sinir harbi çarşamba akşamı sıcak çatışmaya dönüştü. Türkiye'yi de yakından ilgilendiren büyük bir hadiseydi. Gece sayfamızı güncelledik. Enteresandır, ertesi gün diğer gazetelerde bit kadar yer bile çok görüldü.

Yetmedi... İsrail cuma akşamı Gazze'yi bombardımana tuttu, sivilleri katletti. Kimi muhafazakâr gazetelerin bile dikkatini celp etmedi.

Sebep, metal yorgunluğu mu, mental yorgunluk mu? Bu refleks zayıflığının ve heyecan eksikliğinin sebebi nedir? Tartışmaya değer bir konu.

Bazen bir gazetede yer alan haberin, ertesi gün başka bir gazetenin manşetine taşındığına şahit oluyoruz. Kimse de "bayat haber" diye dert etmiyor.

Bazen "dokunmayalım, neme lazım" düşüncesiyle bilerek es geçiliyor haber değeri taşıyan şeyler.

Bazen de "politik duruş"a esir olunarak görülmüyor. Misal geçen hafta yönetmelik değişti, Genelkurmay Başkanlarının görevde kalacağı yaş sınırı yukarı çekildi ve Org. Yaşar Güler'in süresi bir yıl uzatıldı. İki kuvvet komutanı değişti. Cumhuriyet gazetesi bir vakitler sütunlarına sığdıramadığı Yüksek Askerî Şûra kararlarını küçücük bir başlıkla verdi. Sözcü ise kibrit kutusu büyüklüğünde gördü.

Mesleğe başladığım yıllarda yazı işlerinin ortasında büyük masanın etrafında toplanır gazeteleri kritik ederek başlardık işe.

Adnan Abi hakkının verilmediğini düşündüğü bir haber olduğunda yüzünü ekşitir "Babıali ölmüş birader" derdi.

Adnan Abi meğer daha ölüm görmemiş...

Çıkarın kılıcı kalkanı!

Enflasyon rakamları açıklandı.

Ertesi gün bir gazete şu manşetle çıkmıştı: Oğuzhan gibi olsanız canavarı yenerdiniz!

Haberin devamında şöyle deniliyordu: "Büyük Türk Hakanı Oğuzhan, ülkesine musallat olan canavarı kararlı duruş ve cesaretiyle alt etmişti. Ancak AKP iktidarı günü kurtarma amaçlı tedbirlerde ısrar edince enflasyon canavarı temmuz ayında da tırmanışını sürdürdü."

Zaytung haberi sandım.

Harbi harbi oturup Oğuz Kağan destanından alıntı yapmışlar.

Kimse de itiraz etmemiş "o canavar bu canavar değil" diye.

Neyse bana malzeme çıktı işte.

Muhalif gazeteciliğin savrulduğu abukluğa nefis bir örnek olarak bir kenara yazdım!

Kriz nasıl yönetilmez dersi

KPSS'de hazır soru depremi yaşandı.

ÖSYM Başkanı Halis Aygün, saatler içinde görevden alındı.

Cumhurbaşkanı, Soçi dönüşü yaptığı açıklamada muhalefete malzeme vermemek için böyle bir karar aldıklarını söyledi.

Soruşturma sürüyor. Ön raporda, KPSS'de çıkan üç sorunun dershanelerin sınava hazırlık kitapçığındakiyle bire bir olduğu belirtilmiş.

Üç soru. Evet, hepi topu üç soru!

Bunun ötesine geçirilirse amenna!

Ya başka bir bulguya ulaşılmazsa? Pahalı bir “pardon” olacak.

Ama neticede iptal kaçınılmazdı. Ağzı olan konuşuyor, hamur çok su kaldıracaktı.

İptalin ve ÖSYM Başkanı’nın görevden alınmasının ardında yatan en önemli sebep bence iletişim sürecinin iyi yönetilememesiydi.

 

Sosyal medyada dönenler üzerine kurumun Twitter hesabından "İncelemeler neticesinde iddiaların asılsız olduğu anlaşılmıştır" diye açıklama yapıldı. O kadar! Gözler Halis Aygün'e çevrildi. Fakat ses çıkmadı. Israrlı sorularımıza cevap vermedi. O gece görevden alındı.

 

Bütün ulusal medya ağzını açmış yem bekleyen kuş yavrusu gibi kendisinden açıklama beklerden, ÖSYM Başkanı gidip ertesi gün Kocaeli’deki bir yerel gazeteye konuştu.

Oysa soru örnekleri paylaşılırken çıkıp milleti teskin edecek bir açıklama yapsa bu kriz bu şiddette yaşanmazdı.

Bu ne rezalet!

Haber kanallarındaki tartışma programlarını izlemiyorum. Hatta ifrit oluyorum.

Gazeteci Latif Şimşek ile Milletvekili Cemal Enginyurt'un tartışmasını, sosyal medyaya düşünce gördüm.

TV100 ekranlarında birbirlerine girdiler.

Enginyurt, masadan kalkıp Şimşek'in üzerine yürüdü.

Yayına ara verilince milletvekilinin korumasının Latif Şimşek'i darbettiği görüntüler ortaya çıktı.

Arkadan gelen koruma, Şimşek'i kendine doğru çekerek dört defa yumruk atıyor. Enginyurt da var gücüyle saldırıyor. Zor tutuyorlar.

Zikrolunan vekilin şiddete meyyal olduğunu herkes biliyor.

Ancak televizyonculukta böylesini ilk defa görüyoruz.

Ne ayıp, ne hazin bir tablo!

Tek kelime ile rezalet.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.