Köklerimizden koparıldık! -1-

A -
A +

Geçen hafta Antalya'da; 19.su düzenlenen Eğitim Şûrası'nca alınan tavsiye kararlarından bir tanesi de; Osmanlıcanın, bazı liselerde mecburi, bazılarında da seçmeli olarak okutulması talebi idi.

Başta, mahut siyasiler ve onların yandaşı kalemşorlar; cibilliyetlerinin gereğini, derhal sergilediler. Bunlara bakınca; toplum olarak, ne kadar acınası bir halde olduğumuzu bir kere daha gördük. İnsan; bu kadar mı kör, sağır ve gerçeklerden uzak olur?

Öyle ki; cehaletleri, hamakat derekesinde (derecenin sıfırdan alta doğru olanı) olduğundan; bunlara cevap vermek yerine, susmak en iyisidir. Ahmağı, çırpınmakta olduğu bataklığında bırakacaksın ki; kendi hâlinde ölsün! Aksi halde; ona laf yetiştirmeye çalışırsan, senin de şahsiyetin erozyona uğrar.

Ama; bunların bir kısmının ülkenin yönetimine talip olduğunu, bir kısmının da onlara yön vermek çabasında olduğunu görünce; ister istemez iş, değişiyor.

Şu herzelere bakın hele: "Ülkeyi Orta Çağ karanlığına götürmek istiyorlar...", "Arapça öğrenmek, Osmanlıca öğrenmekten daha kolaydır", "Osmanlıca dersiyle İngilizce öğretmiş gibi olurlar; bunca İngilizce tedrisattan kim İngilizce konuşabiliyor ki? Bu da öyle olacak!", "Osmanlıca öğrenmek, mezar taşlarını okumaktan başka ne işe yarayacak ki?!."
Bu ve bunlar gibi daha ne herzeler!..

Bu kafa; kendine ve köklerine ait meselelerden öylesine kopuk; onlara uzak ve hatta öylesine düşman ki; ruh dünyamızın gerçek düşmanları bu pervasızlıkları sergileyemezler. Bu kafa; yalnızca batının kusmuğuna teşne; kendisine ne kadar yanlış ve hurda bilgi kırıntısı verilmişse; onu gerçek biliyor ve onunla yetiniyor. Kafasında ördüğü duvarlar o kadar kalın ki; içeriye bir ışık huzmesi bile sızamıyor. Tek kelime ile zift dolu...

Evet; Orta Çağ, Batı için karanlık; hatta kapkaranlık. Tıpkı senin kafan gibi.. Ama aynı Orta Çağ, Doğu için; aydınlıktan da öte... Zira, o çağda doğan İslam güneşini, batılı mütefekkir (Tomas Karla); "zifiri karanlıkları yırtan şimşek aydınlığına" benzetiyor. Sen de, Batı'nın kusmuğuyla yetinmeseydin; yine Batılının haykırdığı bu gerçeği duymuş olurdun!

Öylesine köklerimizden koparıldık ve kendi değerlerimize öylesine yabancı ve hatta düşman edildik ki; İslamiyet denilince, aklımıza 'Asr-ı saadet' yerine 'öcü' geliyor! Ve, bu öcüden de; şeytan görmüş gibi kaçıyoruz. Halbuki, bilmiyoruz ki; bu hâlimizle şeytan bizden kaçıyor!
Evet; Orta Çağ'da Avrupa, vahşeti yaşıyordu ve zifiri karanlıktaydı. Birazcık kaşıntın olup da meraklansaydın; Avrupa'ya ışığın, Doğu'dan (İslam âlimlerinin kitaplarından) gittiğini görürdün. Avrupa, Rönesans ve Reform'la kendine geldi.

Rönesans ve Reform iyi incelendiğinde görülecektir ki; bu aydınlanmanın temelini Endülüs İslam medeniyeti attı. İslam âlimlerinin kitapları asırlarca üniversitelerinde öğretildi. Doğunun felsefe kitapları ile düşünmeyi öğendiler. İmam-ı Rabbanî ve İmam-ı Gazalî gibi; felsefenin paçavrasını yüzlerine çarpan yüce şahsiyetlerle de tanışmış olsalardı; felsefede kalmaz, hikmete de kavuşurlardı ama, demek ki nasipleri bu kadarmış!

Dedik ya; bu kafanın cehaletine endaze (ölçü) yok; daha Osmanlıcanın Türkçe olduğundan bile bihaber; onu, İngilizce gibi yabancı dil zannediyor! Ayol; Osmanlıca, Türkçenin ta kendisidir; yalnızca yazılışında kullanılan harfler İslam harfleridir. Onlara 'eski harfler' diyorlar ki, serapa yanlıştır! Zira o harfler 'eskimez harfler'dir. (Yarın devam)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.