Ramazan yazıları -1-

A -
A +

Evvela sevgili okuyucularımın Ramazan-ı şerif aylarını tebrik ederim. Bizleri bu kutlu günlere kavuşturduğu için Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Cenab-ı Hak cümlemizi Ramazan-ı şerifin hakikatine erdirip, şefaatine nail kılsın! Amin!

Bu mübarek ayda, Ankara'nın ve siyasetin havasından sıyrılıp, öze ve hakikate dönelim istedik.
Ramazan yanmak demektir. Bir yıl boyunca; yapmaya çalıştığımız ibadet ve taatler dahil, tüm icraatlarımızla gırtlağa kadar günaha bulaşmışız. Bu mübarek ay, işte tüm bu günahları yakmak ve yok etmek için çok önemli bir fırsattır. Yeter ki, bu ayın kadr ü kıymetini bilelim.
Ramazan ayının kıymeti nasıl bilinir? Evvela, o 'kurtuluş' ayı geldiği için sevinilir. Bu ayda oruç tutulur ve bu aya hürmet edilir. Oruç tutmak, yalnızca belirli saatler arasında aç ve susuz kalma değildir. İnsanın tüm benliği ile ve tüm azaları ile Hakk'a yönelmesidir.

Malum; insanın yaratılma sebebi, Hakk'ı tanımak ve O'na ibadet (kulluk) etmektir. İnsan aklı, tek başına O'nu tanımaya ve O'na ibadet etmeye muktedir değildir. Cenab-ı Hak çok merhametli olduğu ve kullarına acıdığı için; insan aklını, gönderdiği Peygamberler ile takviye ederek muktedir kılmıştır.

Şu hâlde Peygamberler (aleyhimüsselavat) insanoğlunun kurtuluşu için en büyük nimet ve rehberdir. Kurtuluş rehberleri sayesinde de, insanoğlunun özrü ve bahanesi kalmamıştır.
İslam âlimleri kurtuluş reçetesini, şu üç kelime ile özetlemişlerdir: İlim, amel, ihlas...
İlimsiz din olmaz; bunun için ilim, herkese (kadın ve erkek) farzdır. Evvela; neye ve nasıl inanacağımızı bileceğiz. Buna iman 'akaid' bilgileri deniyor. Amentü esaslarının başında Allah'a iman gelir. Şu halde nasıl bir 'İlah'a inanacağız? Aklımızın tek başına bulduğu veya Peygamber yardımıyla da olsa; mutasavver veya mütehayyel bir 'ilah'a mı inanacağız. Bu inandığımız Allah olabilir mi? Asla ve haşa!

İnsan neleri düşünür, tasavvur ve tahayyül ederse; onların hiçbirisi Allah (celle celalühu) değildir. Bakınız; beyninin her zerresi birer güneş olan âlimlerden Muhyiddin-i Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye'sinde bu çetin bahsi nasıl özetliyor:

"... Allahü teala tek ilahtır, Uluhiyetinde ikincisi yoktur. O, eşten ve çocuktan münezzehtir. O her şeyin sahibidir, ortağı yoktur, hükümdardır, veziri yoktur. Yaratan'dır, O'nunla beraber idareci yoktur. Özü gereği vardır, kendisini var edecek bir Yaratan'a muhtaç değildir. Aksine kendisinin dışındaki her mevcut, var olmada O'na muhtaçtır. Dolayısıyla bütün âlem, O'nun vasıtasıyla mevcut olmuştur. Sadece O, özü gereği varlık ile nitelenmiştir.

Varlığının başlangıcı yoktur, bekasının sona ermesi mümkün değildir. O sırf varlıktır, sınırlanmaz. Kendi kendine vardır. Mekânlı bir cevher değildir ki, O'nun adına bir mekân takdir edilebilsin; araz değildir ki bekası imkânsız olsun; cisim değildir ki hakkında cihet ve yönde bulunmak düşünülebilsin.

O, yönlerden ve boyutlardan münezzehtir. Dilerse kalplerle ve gözlerle görülür. O'nun akledilir bir benzeri olmadığı gibi akıllar da O'na delil olamaz. Zaman O'nu sınırlayamaz, herhangi bir mekân O'nu taşıyamaz. Aksine Allah var idi ve hiçbir mekân yoktu, şimdi de öyledir.

Allah mekânı ve mekânlıyı yaratmış, zamanı inşa etmiş ve 'Ben Tek Diri'yim' demiş. Yarattıklarını korumak kendisine güç gelmez. 'Allah var idi ve O'nunla beraber başka bir şey yoktu'. Çünkü 'önce' ve 'sonra' Allah'ın yaratmış olduğu zamanın kiplerinderdir. Allah uyumayan el-Kayyum, karşı konulamayan el-Kahhar'dır. O'nun benzeri yoktur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.