Pazar yazıları -3-

A -
A +
Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz, Gaye İnsan-Muhammed aleyhisselam buyurdu ki: "Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz!" ve "Namaz, mü'minin mi'racıdır." ve "Namazda kul ile Allahü teala arasındaki perdeler kalkar." ve "Bir kul namaza kalktığında, Cennet kapıları ona açılır..."

Cenab-ı Hakk ise, "Namazı kendim ile kulum arasında ikiye ayırdım!" buyurarak; namaz kılanı var saymış ve muhatap almıştır. Muhyiddin-i Arabi hazretleri: "En yüce ve nezih nitelik Allahü tealaya ait iken, en düşük ve değersiz nitelik kula aittir. Allahü teala seni namazda kul diye isimlendirdi. Kulluk ise, zillet ve horluk demektir. Allahü teala, yeryüzünü nitelerken, onu bizim için hor ve değersiz yaratıp 'omuzlarında yürümemizi sağladığını' belirtir. Yeryüzü ayaklarımızın altındadır. Bu durum, hor bir varlığın teması bakımından horluğun ve düşüklüğün son noktasıdır. Yeryüzü bu kadar değersiz iken, bedenimizdeki en kıymetli organımızı -ki yüzdür­- onun üzerine koymak ve onu toprağa sürmek bize emredildi... Secdede kul, namazın diğer hallerine göre Allah'a daha yakındır."

Namazdaki kıraat (Kur'an-ı kerimden okuyuş) konusunda Allah adamlarının yorumu şudur: "Namaz kılan Rabbi ile münacat eder (konuşur). Kul, namazda Allahü tealanın kendisini çağırdığı münacat esnasında Rabbiyle hangi sözle konuşacağını kendi kendine bilemez. Bu sebeple 'namazı kulum ile aramda ikiye ayırdım' dediğinde Allahü teala, kendisiyle nasıl konuşulacağını ve hangi sözle münacat edeceğini ona bildirir. Sonra şöyle der: 'Kul, övgü âlemlerin Rabbi Allah'adır' der. Bu ifade, kula Rabbiyle hangi sözle konuşacağını öğreten bir bildirimdir. Allahü teala 'kulum beni övdü' der...

Allahü teala, kelamının içinden (kendisi ile konuşmak için) kulu adına Fatiha suresini belirledi. Çünkü kul namazda ancak Allah'ın kelamı ve kelamını toplayan (üm, ana) sureyle konuşabilir. Üm toplayıcı demektir ve Fatiha süresi, 'ümmül-Kur'an', Kur'an-ı kerimi toplayan demektir..."
"Fatiha suresinin önceki kısmı Allahü telaya ait iken kalan kısmı kula aittir."

"İnsan, varlığının ayrıntılarına ve namazın içte ve dışta bütün âlemi kuşattığına bakmıştır. Namaz belirli bir parçasına özgü değildir. Çünkü insan bütünüyle birlikte ayakta durur, bütünüyle rüku' eder, bütünüyle birlikte oturur..."

Kudsi hadiste Cenab-ı Hakk şöyle buyurur: "Kul 'Bizi dosdoğru yola, nimet verdiklerinin yoluna ulaştır, öfkelendiklerinin ya da sapkınların yoluna değil' der. Allahü teala 'bunlar kulum içindir. Kuluma istediği verilecektir' der."

Bütün bunlar, ihlasla (sırf Allahü teala için) kılınan bir namazın varidatıdır. Böyle bir namazda, kişiye cennetin kapıları açılıyor ve Allahü teala ile arasındaki perdeler kaldırılıyor.

Allahü tealanın razı olduğu namazın bir fiziki şekli var (malum rükünler: Kıyam, rukü', secde, teşehhüt...); bir de her bir rükünde kalbin toparlanması ve yalnızca Allahü telaya müteveccih olma keyfiyetidir.

Bizim kıldığımız namazın ise, yalnızca şeklen (fiziken) bile gerçeği ile bir alakası bulunmamaktadır. Usul olmayınca vusül (kavuşma) de olmaz. Zira; "gerçek bir namaz, kişiyi fenalıklardan korur!" Hem namaz ve hem de kötülükler varsa -ki var- bu namazın nasıl olduğuna bir bakmak lazım!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.