Seçim öncesi siyasi partiler

A -
A +
Malum; 7 Haziran seçimleri siyasi istikrarı getirmediği gibi, meydana getirdiği belirsizlikle ülkeyi kaosa sürükledi. Bunun sebebi, tek başına bir siyasi partinin iktidara gelmeyişiydi. Başından beri yazıp söylüyoruz ki; bizim gibi demokrasisi gelişmeyen ülkelerde koalisyonlar iyi netice vermiyor.

Bilindiği üzere; en az on kere denedik, hiç birisinde başarılı olamadık. Türkiye'nin kalkınma hamlelerine bakın; hemen hepsi de, tek partinin iktidarları dönemlerinde vuku bulmuştur. Büyük umutlarla kurulanları dahil (DYP-SHP), bütün koalisyonlar, milletimiz ve ülkemiz için kayıp yıllar olmuştur. 65 yıllık demokratik hayatımızın 30 yıla yakın bir zamanı, koalisyonlarla geçmiş olup; bu süre zarfında ülkemiz ya yerinde saymış veya geri gitmiştir.

7 Haziran seçimlerinin meydana getirdiği belirsizlikten sonra, aportta bekleyen terör de devreye girerek; kaosa tüy dikmiştir. Siyasi partilerden beklenen; evvelemirde huzuru sağlamaktır. Böylesi bir ortamda bile, mahut siyasi partiler, görev almaktan kaçmış ve ülkeyi hükümetsiz bırakmayı yeğlemişlerdir.

Hiçbir partinin tek başına iktidara gelemediği bir ortamda; "millet, bize muhalefet görevi verdi" demenin manası var mıdır?! İktidar nerede ki; sen muhalefet olabilesin? Bu hâl, düpedüz görevden kaçmak ve tam da lazım olduğu anda milleti yüzüstü bırakmaktır.

Nitekim; AK Parti'nin dışındaki tüm siyasi partiler bu aymazlığı yapıp görevden kaçtılar.

Tabir caizse, bu sonuçlarla burnu sürten AK Parti, nerede hata yaptıklarının muhasebesini yapıp; bu kısa sürede olabildiğince telafi cihetine gitti ve hem milletvekili adaylıklarında ve hem de millete vadettiği seçim bildirgesinde bunu gösterdi.

Daha açık ifadesiyle; üç dönemdir iktidarda bulunan bir partinin tecrübesi ile kendisine yakışanı yaptı ve kendisinden beklenilenleri millete sundu. Bütün bunların yanında; milletin bir zaaf olarak gördüğü terörle mücadele konusunda da, kararlılığını göstererek endişeleri giderdi.

Diğer siyasi partilerden, inanın ümit yoktur. Zira hiç birisinde iktidar olmak gibi bir arzu ve niyet bulunmamaktadır. Birisi memleketi yangın yerine çevirmenin derdinde iken; diğerleri yangın yerine çevrilen ülkede bile ellerini taşın altına koymaktan imtina eden sorumsuzluğu sergilemektedirler. Zira, anayasal mecburiyet olan hükümete bakan vermeyi reddetmişler ve âdeta mahut yangına körükle gitmişlerdir.

Bu tuhaf hâl; askerin "savaşta görev almam" demesine benziyor! Halbuki, esas itibariyle hazarda (savaş dışı zamanda) yetiştirilen asker, savaş içindir. Mahut siyasi partiler, bu netameli günde hükümette görev almayacaksa, ne zaman alacaklar?!

Ve şimdi; ne yüzle milletin huzuruna çıkıp da oy isteyecekler? Elbette ki, "verdiğiniz oylarla hükümet kurup size hizmet edeceğiz" diyeceklerdir. "Hizmetin en lüzumlu olduğu yerde görevden kaçan sizler değil misiniz?" dendiğinde, acaba ne diyebileceklerdir?

AK Parti en büyük hezimeti, dindar Kürt oylarında; Güneydoğu'da yaşadı. Halbuki o AK Parti, Kürtlerin huzura kavuşması için, kimsenin yapmaya cesaret etmek şöyle dursun; aklının ucundan geçirmediği 'Barış Süreci' için gövdesini taşın altına koymuştu...

Terör yüzünden herkes bedel ödüyor ama, en fazlasını bölge halkı, yani Kürtler ödüyor.
AK Parti hatasını telafi etti; sıra bölge halkında!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.