Pazar yazıları -25-

A -
A +
İnsanın yaratılış gayesi, Rabbini bilip O’nu tanıması ve O’na, O’nun istediği şekilde ibadet (kulluk) yapmasıdır. Bunun sebebi ise, yine insanın kendisi içindir. Zira, Cenab-ı Hakk bütün âlemlerden müstağnidir. O’nun hiçbir şeye olmadığı gibi, bizim ibadetlerimize de ihtiyacı yoktur ve olamaz. İhtiyaç sahibi insandır ve bütün yaratılanlardır.

Öyle ki; var olmaya, varlıkta kalmaya ve yok olmaktan korunmaya muhtaç olan insan ve onun dışındaki bütün âlemlerdir. İnsan ve cin taifesinin dışındaki tüm yaratılanlar (melekler ve canlı-cansız bütün mahlukat) Allahü tealanın övgüsünü tespihe amadedir. Yani insan ve cinnin dışındaki her şey bu ilahi fermana boyun eğerek yaratılışlarının gereğini ifa ederler.

İnsanın ve cinnin inanç ve ibadetlerinin sevap ve fazileti kendilerine dönsün diye, mahut kullukla emredilmişlerdir. Kaderin cilvesine bakın ki, insan ve cinden başka hiç kimse, Allahü tealanın emrine karşı gelmemiş ve O’na karşı böbürlenmemiştir. Birine (İblis’e) insana secde etmesi, bir diğerine (Âdem aleyhisselam ile Havva anamıza) ise, mahut ağaca yaklaşmaları menedilmişti. Emre itaatsizlik, bu iki asıldan bütün insanlara ve cinlere yayılmıştır. Elbette ki Rabbimizin kollayıp korudukları müstesnadır.

Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam, Allahü tealadan şöyle nakleder: "Âdemoğlu Ben’i yalanladı. Bu ona yakışmadı. Kendisine yakışmadığı hâlde Ben’i kötülemiştir." Başka bir hadis-i şeriflerinde ise, "Sıkıntıya Allahü tealadan daha çok sabreden yoktur" buyurur.

Allahü tealanın rahmetinin tecellisine bakın ki, onu, başta "Tevbe Suresi" olmak üzere onlarca azap âyetlerinde dile getirmiştir. Şayet Allahü teala sakınılması ve kaçınılması gereken şeyleri bize bildirmeseydi; bilmeden birçoğunu yapardık.

Cenab-ı Hakk, insanoğlunu imtihana tabi tutuyor. Başarısızlık hâlinde uğranılacak felaketleri ikaz ediyor. İmtihan sorularını ve her bir sorunun cevabını da ve hatta nasıl cevaplanacaklarını da bildiriyor. Bütün bunların faydasının da insanın kendisi için; hem bu dünyada ve hem de ebedi âlemde olacağını; onların içlerinden seçtiği Peygamberleri (aleyhimüsselam) vasıtası ile bildiriyor.

En yüksek ahlakı ve bütün güzellikleri nefsinde toplayan sevgili Peygamberimiz aleyhisselam, bütün gayreti ile Yaradan’ını övmüş ve sonunda şöyle demiştir: "Ben, Sen’in övgünü yapmaktan acizim. Sen kendini övdüğün gibisin!"

İbn-i Arabi Hazretleri Fütuhat-ı Mekkiyye’sinde şu tespiti yapar:

"Allahü teala: (Ey insan! Seni cömert Rabbine karşı kışkırtan nedir?) el-İnfitar-6. Âyet meali. Bu sorunun amacı, insana öğretmek ve onun dikkatini çekmektir. İnsan şöyle der: '(Beni kışkırtan) Sen’in cömertliğindir.' Şeyhimizin bir gün ağlayarak, topluluğa şöyle dediğini duymuştum:

'Ey insanlar! O’nun cömertliğine göre davranmayınız! O, bizleri hiçbir şey değilken varlığa çıkardı. Bilmiyor iken bilmediklerimizi öğretti.

(Herhangi bir çabamız olmaksızın) kendisine, meleklerine, Peygamberlerine, kitaplarına inanmayı, kendiliğinden bize öğretti. Biz bilmiyor iken bunları yapmışken, öğrendikten ve kendisine iman ettikten sonra bize azap eder mi? O’nun cömertliği böyle bir şey yapmaktan münezzehtir...' 
Şeyh, bu sözleri ile beni mutluluktan ağlattığı gibi, orada bulunanları da ağlatmıştı."

Ağlamamak mümkün mü?
Ağlayalım ve şükredelim!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.