Aydın mı, hain mi?!

A -
A +
Son iki asırdır cemiyetimize arız olan hastalık; diğer bir deyimle baş belamız, kaht-ı ricaldir, yani aydın yokluğudur. Üstad Necip Fazıl, bu hâlin sebebinin "çürütücü taklitçilik" olduğunu söylerdi.
Kendi değerlerimizden koptuk; yeni değerler edinmek için de Batı'ya, Batı'nın değerlerine yöneldik. Ne kendi değerlerimizden büsbütün kopabildik ve ne de tam manası ile batılı olabildik; ikisi arası bulamaç bir hâl aldık ve artık; ne kendimizdik ve ne de Batılı olabilmiştik.
Böylece hainlerin mantar gibi türeyebileceği mümbit tarlalar hazırladık. Ta Sultan Abdülmecid’den beri yetişen askerî ve sivil üst düzey bürokratların (paşaların) birçoğu mason olup; kendi ülkesinden ziyade ya İngiltere’nin, ya Almanya’nın, ya Rusya’nın, ya Fransa’nın ve son dönemde de moda şekliyle ABD’nin taraftarı olmuşlardır.
Dün, Padişah’a baş kaldıranlar, sıkışınca soluğu mahut ülkelerin sefaretlerine sığınmakta alıyordu. Bugün ise, aynı ülkelere kaçarak; hıyanetlerini oralardan ve oralarda kendilerine sağlanan imkânlarla sürdürmektedirler.
Sol gelenekten gelmesine rağmen, yerli ve millî kalabilen Attila İlhan, çıktığı bir televizyon programında aynen şunları söylemişti:
"... Türkiye’nin hain kontenjanı var. Bu, nüfusun yüzde onudur. Türk aydını dediğimiz kişi, Batı'nın manevi ajanıdır. Şimdi aydınlar, haysiyetten önce banka hesabına dikkat ediyor. Türkiye’de üç şey millî olmalıdır. Eğitim, savunma ve ekonomi.. Bu üçü millî olmadığı takdirde Sevr olur. Batı, televizyonu uyuşturucu gibi kullanıyor. Türkiye’de basın Türk değildir çünkü Türk basını Türkiye’nin çıkarlarını korumuyor. Türkiye’de özel kanallar özgür değildir çünkü özel kanallar sermaye kanalları olmuştur…"
Attila İlhan’ın bu tespitleri yaptığında; internet ve sosyal medya bu kadar yaygın değildi. Televizyon yayınlarına bir de bu günkü sosyal medyayı eklerseniz; uyuşturucuya ne denli müptela olduğumuzu görürsünüz!
Dün, Paris ve Londra elçiliği görevleri yanında, Dışişleri Bakanlığı ve (yanlış değil) tam altı kez Sadrazamlık (Başbakanlık) yapmış olan Mustafa Reşit Paşa masondu ve Londra'da ikamet ederek Osmanlı ülkesini yönetmişti. 
Hazırlayıp ilan ettirdikleri Tanzimat Fermanı ile Padişah’a bile haddini bildiren bu had tanımaz güruhun başındaki bu adam, tarihte ‘Büyük’ diye anılmakta kahraman olarak okutulmaktadır.
Aynı zihniyet bugün de işbaşındadır ve hareketin başı ‘Kainat İmamı’ olarak ABD’nin Pensilvanya şehrinde ikamet etmekte ve oradan; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a had bildirerek, içerideki avaneleri ile Türkiye’yi yönetmeye kalkışmaktadır.
Niyetleri çok açık; Sevr’i gerçekleştirmek; bin yıllık Türk yurdunu, bütünüyle düşmanlara peşkeş çekmek.
Geç de olsa Tayyip Erdoğan uyandı, tehlikeyi gördü ve duruma vaziyet için elinden geleni yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Ama bürokrasi (bakanlıklar-belediyeler) ve AK Parti teşkilatlarının aynı duyarlılıkta olduğunu söyleyebilmemiz, maalesef mümkün değil.
Ne diyelim: Allahü teala akıl ve şuur versin!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.