Pazar yazıları -31-

A -
A +

Sadi-i Şirazi’nin ifadesiyle; "Bir damla kan ve bin endişe olan insan" gerçekte eşref-i mahluktur. Yani, yaratılmışların en yücesi. Cenab-ı Hakk kudsi hadiste; "Beni, yerim ve göğüm sığdıramadı, mü’min kulumun kalbi sığdırdı" buyurur.


(İnsan, Allahü tealanın halifesidir; zira Cenab-ı Hakk, onu kendi suretinde yaratmıştır) ve (İnsan, yaratılmışların mecmu’udur, toplamıdır. İnsanda, yerlerde ve göklerde bulunan her şeyden bir zerre vardır.) [Mektubat-ı Rabbani, 1 cilt, 287 ve 220. Mektuplar]

İnsanın bu denli özelliği, yaratılışındaki yücelik ve onun da ayrıca "ilim"le bezenmesinden dolayıdır. Nitekim Cenab-ı Hakk; "Allahü teala Âdem’e bütün isimleri öğretti" buyurur. (Bakara suresi 31. Ayet meali)

İnsanın en önemli özelliği, ilahi teklife muhatap olmasıdır. Bu teklife uyması onu, mahlukat içinde erişilmez kıldığı gibi; uymaması, yani isyanı da aşağıların aşağısına iter!

İnsandan istenen -ki, yaratılışı, bu istenilene pek uygundur- "insan-ı kamil" olmasıdır.  Bu da; insanın aslına dönüp, kendini yok bilmesiyle olur. Nitekim, sevgili Peygamberimiz aleyhisselam; "İnsanın sevmesi ve buğz etmesi; vermesi ve vermemesi Allah için olursa, iman-ı kamil olmuştur" buyurur.

İnsanın yaratılış gayesi yine kendisi içindir. Allahü tealayı bilmek ve O’na kulluk (ibadet) etmek için yaratılan insana bakalım: Allahü tealayı bilmesi ve tanıması, kendini bilmesi ve tanıması ile mümkün.. Hadis-i şerifte; "Nefsini bilen, tanıyan Rabbini bilir" buyuruldu.

Böylece insan cehaletten kurtulup, gerçeğe eriyor; yani ârif oluyor. Bunun faydası elbette kendisinedir. İkincisi ise, yani yaptığı ibadetlerin (kulluk), sevap ve fazileti; yine insana dönüşlüdür. Zira Cenab-ı Hakk’ın insanın ibadetine ihtiyacı yoktur. O, her şeyden müstağnidir.

Allahü teala hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır.

İlahi teklife muhatap insan, iyiliğe de, kötülüğü de elverişli yaratılmıştır. Kendi arzusu ile iyiliği veya kötülüğü seçer ve icra eder.

Mübarek Hocamız H. Hilmi Işık Hazretleri, bir sohbetlerinde; İmam-ı Gazali Hazretlerinden naklederek şöyle buyurmuşlardı:

"...İnsanın alın yazısı gizli değildir. Herkes kendi alın yazısını anlayabilir. Gittiği yola baksın; hangi yolda bulunuyor; ne iş yapıyor? Allahü teala herkesi layık olduğu yerde bulundurur ve çalıştırır. İnsan ne için yaratılmışsa, o iş ona kolay gelir. Onun önüne sürülür. Kafirlere kötü işler kolaylaştırılır. Mü’minlere ise, iyi işler kolaylaştırılır. Kafirler; doğru yolda olduklarını zannedip; başarılı olduklarını ve istedikleri şeylere kavuştuklarını vehmederek haz duyarlar. Halbuki, yaratılışları, mayaları tıpkı mıknatıs gibi, o yöne o işe çekiyor. Kimse, bu, niçin böyledir diye Allahü tealaya hesabını soramaz. Çünkü hepimiz O’nun yarattığı mahluklarız. İnsanlar, gitmek istedikleri yolların, kendilerine niçin kolaylaştırıldığının hesabını soramazlar. Allahü tealanın mü’minlere verdiği nimetler, ihsan-ı ilahidir. Dilediğine ihsan eder. Neden ihsan etmiyorsun diye de asla sorulamaz. İhsan ettikleri, nankörlük ederlerse, çok acı azap yapar..."

Cenab-ı Hakk Kur’an-ı kerimde, Hud suresi 56. âyet-i kerimede mealen; "Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu perçeminden tutmuş olmasın!" buyurmaktadır.

Muhyiddin-i  Arabi Hazretleri bu âyet-i kerimeyi açıklarken; "İşte, insan ve cin taifesi de; perçemlerinin Allahü tealanın elinde olduğuna GÖRÜRCESİNE inansalardı, bir an bile Allahü tealaya isyan etmez ve diğer mahlukat gibi ‘gece ve gündüz' tesbih ederlerdi" (Enbiya suresi, 20. âyet meali) buyurur.

Sadi-i Şirazi’nin işaret ettiği; insanın endişeden kurtulması ve huzura kavuşması ancak ve ancak Allahü tealayı zikretmesiyle mümkündür. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.