Pazar yazıları -41-

A -
A +
Peygamber (aleyhisselam) müjdesine mazhar olan İstanbul’umuzun fethinin 563. Sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Bu kutlu müjdeye muhatap olabilmek için; İstanbul (Kostantıniyye), İslam tarihi boyunca; birkaç kez muhasara edilmiş ve lakin fetih, Osmanlı komutanı 2. Mehmet Han’a (Fatih Sultan) ve onun komuta ettiği, şanlı Türk ordusuna müyesser olmuştur. İslamiyet’te cihat, çok önemli bir konu olmasına rağmen; özellikle günümüz Müslümanları tarafından yanlış anlaşılmakta ve buna da sebep; elbette ki, din hırsızlığı yapan sahte din adamlarıdır. Bunlara göre; İslami olmayan her devlet, Müslümanların düşmanıdır ve bu devletlere, Müslümanların itaat etmemesi, bilakis baş kaldırması; yani isyan etmesi gerekir! Bu anlatılan, tek kelime ile fitnedir ve İslamiyet’in kesin emirle yasakladığı bir husustur. Zira, devletle savaşı devlet yapar; kişilerin devletle olan savaşı terördür ve fitnenin ta kendisidir. Her şeyden önce şu husus iyi bilinmelidir ki; İslam devleti bile mecbur kalmadıkça savaşa girmez. İslam devletinin amacı, ilay-ı kelimetullahı (son ve en mükemmel din olan İslamiyet’in hükümlerini) insanlara tebliğ etmektir. Bunun müsaadesi istenir; kabul edilmezse zorla (gerekirse savaşla) bu husus temin edilir. Hiç kimse zorla dine sokulamaz; yalnızca duyuru yapılır ve muhataplar, dinlerini seçmek konusunda serbest bırakılır. Nitekim, tarihteki İslam devletlerine bakın; içlerindeki gayr-i İslami unsurlar, kendi inançlarını yaşayarak hayat sürmüşlerdir. Mübarek Hocamız H. Hilmi Işık Efendi (kuddise sirruh) bu mühim mevzuyu şöyle açıklamışlardı: "…İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh) buyuruyor ki: (İslamiyet, hicri birinci binde sıcak harp usulleriyle; güğüs göğüse muharebeyle kılıçla, mızrakla, okla, süngüyle, topla, tüfekle vb. yayıldı. İkinci binde ise (miladi 1600’lü yıllardan itibaren), İslamiyet, soğuk harp usulleri ile; ilim-fen, kalem ve propaganda yoluyla yayılacaktır. Bu sebeple; neşriyat (kitap, gazete, televizyon vb.) yoluyla hizmet etmek; kılıçla, topla tüfekle hizmet etmekten daha üstündür…….Allahü teala, Kur’an-ı azimüşşanda; cihat eden mücahitleri, evinde oturup ibadet edenlerden üstün tutmuştur. Euzübillahimineşşeytanirracim; ‘Faddalallahül mücahidine alel kaidin dereceten’ buyurmuştur. İnsanlara emr-i ma’ruf yapmak, İslamiyyet’in yayılmasına çalışmak, en büyük ibadettir. Peygamberlerin (aleyhimüsselam) vazifesidir. Allahü teala o büyükleri, emr-i ma’ruf için, İslamiyet’i tebliğ etmek için gönderdi. Önce kendi nefsimize emr-i ma’ruf yapacağız. Şimdi yapılacak en mühim iş, Mektubat’ı ve Tam İlm-i Hal Seadet-i Ebediyye’yi yaymak, bütün insanları Allahü tealanın rahmetinden ve o büyüklerin feyzlerinden istifade ettirmek ve insanların hidayetine sebep olmaktır…" Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Birbirinize Müslümanlığı öğretiniz. Emr-i ma’rufu bırakır iseniz, Allahü teala, en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez." Ve yine, buyurdu ki: "Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda gazaya verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevabı da, emr-i ma’ruf ve nehy-i anilmünker sevabı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir."  Emr-i ma’ruf ve nehy-i anilmünker demek; Allahü tealanın emirlerini ve yasaklarını bildirmektir ki, farzdır. Ancak, fitneye yol açan emr-i ma’rufu yapmamak gerektiği fıkıh kitaplarında bildirilmektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.