Pazar yazıları -43-

A -
A +
Dinimizin esası edeptir. Bu muazzez dinin başı da, ortası da, sonu da edepten ibarettir. Seyyid Abdülhakim Efendi hazretleri (kuddise sirruh), edebi açıklarken şöyle buyurur: "Edep haddini bilmektir. Yani hududa riayettir. Bütün sıkıntılar, bu sınırları aşmaktan kaynaklanır. Şu hâlde; bu sınırların ne olduğunu iyi bilmek lazımdır. Bu sınırlar, İslamiyyet’tir. İslamiyet’i, yani dinimizi iyi bilmekten başka çaremiz yoktur. Zira onun içinde hiçbir mazarrat (hastalık-sıkıntı) yoktur; dışında da hiçbir menfaat ve rahatlık yoktur ve olamaz."
İnsanın yaratılış gayesi; Rabbini bilip tanıması ve O’na, O’nun bildirdiği ve hoşnud olduğu şekilde ibadet etmesi, kullukta bulunması içindir. Allahü teala çok ama çok merhametli olduğu için; kullarının hem dünyada ve hem de sonsuzluk diyarı olan ahirette rahat ve huzurlu olabilmelerinin yolunu, yordamını bildirmiştir. İşte; insanı, iki dünya seadetine götürecek bu yolun adı; dindir.
Mübarek Hocamız, Seadet-i Ebediyye isimli ilm-i hâl kitabında dini ve dinleri şöyle açıklıyor:
"Din, insanları seadet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teala tarafından gösterilen yol demektir. Allahü teala, Âdem aleyhisselamdan beri, her bin senede, bir Peygamber vasıtası ile, insanlara bir din göndermiştir. Bu Peygamberlere (aleyhimüssalevat) Resul denir. Her asırda, en temiz bir insanı Peygamber yaparak, bunlar ile dinleri kuvvetlendirmiştir. Resullere tabi olan bu Peygamberlere de Nebi denir. Bütün Peygamberler hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmeyi istemişlerdir. Fakat, dinleri, yani kalp ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, İslamlıkları, Müslümanlıkları da ayrıdır."
Yine mükerrem Hocaları, Abdülhakim Efendi hazretleri (kaddesallahü esrarahüma); bir üniversiteliye verdiği cevabi yazısında insanı ve insanın neye memur olduğunu şöyle açıklıyor: 
"...Evet siz, icad etmekten (yaratmaktan), her şeye hâkim ve galip olmaktan, şüphesiz uzaksınız. Fakat inkâr olunamayan bir hürriyet ve ihtiyarınız (seçim hakkınız), sizi hâkim kılan, bir arzu ve seçim hakkınız vardır. Siz, eşi ve ortağı bulunmayan bir hâkim ve mutlak, başlı başına bir malik olan, Hak tealanın emri altında, ayrı ayrı ve müşterek vazifeler alan, birer memursunuz! O’nun koyduğu ahkam ve nizam ile, O’nun tayin ettiği mevkileriniz ve halkedip emanet olarak verdiği salahiyyet ve vasıtalarınız nispetinde vazife yaparsınız. Amir ancak O, hâkim yalnız O, malik yine O’dur. O’ndan başka amir, O’na benzer hâkim, O’na ortak malik yoktur. Sizin o kadar benimseyerek, hevesle atıldığınız maksatlar, gayeler, giriştiğiniz mücadeleler, sarf ettiğiniz gayretler, duyduğunuz iftiharlar, kazandığınız başarılar, O’nun için olmadıkça, hep yalan, hep boştur. O hâlde kalplerinizde, niçin yalana yer veriyorsunuz da, şirklere sapıyorsunuz? Niçin, eşsiz hâkim olan, Hak tealanın emrine uymuyor, O’nu ma’bud tanımıyorsunuz da, binlerce hayal olan, ma’budlar arkasında koşuyor, hepiniz sıkıntılar içinde boğuluyorsunuz?..."
İnsanın maksadı ma’bududur. Bu ma’bud, ya, Allahü azim-üş-şandır veya O’nun gayrısı olan batıl ilahlardır. Bu batıllardan hangisinin peşinde koşulursa koşulsun; seadete kavuşulamaz. Bilakis, sıkıntılar daha da artıp, akla hayale gelmedik felaketlere yol açılmış olur.
İşte; dünyanın neresinde olursa olsun, insanların bunalımlarının kaynağı; Hakk’ı tanımamaları ve O’na teslim olmamalarıdır. Allahü teala için olmayan bir koşuşturmayla dünyanın peşinden koşup da ona kavuşan olmamıştır. Zira, dünyaların sahibi gibi gözüken en zenginler bile; kısa bir zaman sonra, hepsini terk edip gidiyor. Hem de, bunlardan hiç birisine ebediyen kavuşamamak üzere ve üstelik her birisinin hesabını vermek mükellefiyetiyle gidiyor!
Gittiği yerde ise, gerçek ve ölümsüz hayat başlıyor!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.