Üst akıl!

A -
A +
Türkiye, başta Almanya olmak üzere; diğer NATO ülkeleri ile birlikte ABD’nin hegemonyasına verilmişti. Dolayısıyla; Almanya da, üst aklın emirleri doğrultusunda hareket etmek zorunda. Nitekim Almanya Parlamentosu; “Ermeni soykırım tasarısını” kendi hür iradesi ile kabul etmedi. Almanya şansölyesi Merkel, Davutoğlu zamanında, Türkiye’yi “su kapısı” yapmış ve mahut antlaşmalar çerçevesinde (Mültecileri geri kabul ve Vizesiz AB’ye giriş) oyalama politikaları gütmüştü.
Biz de; her zaman olduğu gibi, uzatılan havuca kanmış ve koca AB’yi Almanya’dan ibaret zannetmiştik! Oyalama politikalarına bile tahammül etmeyen İngiltere ise, başbakanının ağzından gerçek niyetini ortaya koymuş ve Türkiye’nin 3000’li yıllarda bile AB’ye üye olamayacağı hezeyanını kusmuştu!
Geçen asır içinde dünya iki büyük savaşa sahne olmuş ve her bir savaş sonunda; dünya ülkeleri, savaşın galipleri tarafından parsellenip sahiplenilmişti. Türkiye, birinci savaşın sonunda İngiltere nüfuzuna, ikinci savaşın sonunda da; İngiltere’den alınarak ABD’nin nüfuzuna verildi.
Her iki sahiplenilmede de, Türkiye’ye biçilen rol: ‘NE OL; NE ÖL!’dü; yani sürünmekti.
Türkiye, kendisine çizilen dairenin içinde hareket ettikçe, mesele yoktu. Mesela; komşuları ile asla iyi geçinmeyecek; bilakis, her birisi ile kanlı bıçaklı olacaktı. İslam ülkelerine sırtını dönecek ve çok elzemse, bu ülkelerle münasebetlerini Batılı ülkeler aracılığı ile yürütebilecekti.
Türkiye, sanayide montajla yetinecek, başta askeriye olmak üzere tüm ihtiyaçları; başta ABD olmak üzere Batılı dost ve müttefikleri tarafından karşılanacaktı!
İhtiyaçlarımızın karşılanmasını Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra uygulanan “ambargo” ile gördük! Kaddafi olmasa, “İkinci Harekât” olamayacak ve Kıbrıs’ta hezimete uğrayacaktık.
Üst aklın gücünü ve niyetini gören Türkiye’yi yönetenler, çareyi idare-i maslahatçılıkta bulmuş ve Süleyman Demirel’in tabiri ile “rodeo”culuk oynanmış; en ufak bir hamle yapılabilmişse de; yine aynı şahsın tabiriyle; “selden kütük kapmaya” çalışılmıştır.
En ufak bir kıpırdama, titreme ve kendine gelme girişimleri; askerî darbelerle önlenmiş ve her bir darbede Türkiye, onlarca yıl geriye götürülmüştür.
Netice itibariyle, genele baktığımızda; Türkiye’miz “uysal çocuk” edasıyla 2000’li yıllara gelip çatmıştı. DSP-MHP-ANAP koalisyonu ile Türkiye’ye ekonomik yönden ölümcül darbe vurulmuş ve ülke tek kelime ile sıfırı tüketmişti.
Millet, sıfırcıların çanına ot tıkayarak; AK Parti’yi tek başına iktidara getirdi. Üst akıl ve içerideki avaneleri hop oturup hop kalktılar. Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı ile bir beş seneyi daha idare-i maslahatçılıkla tükettirdiler!
“Özde Atatürkçü cumhurbaşkanı” arayışları, mahut kesime hayatlarının hatasını yaptırdı ve cumhurbaşkanını millete seçtirdiler. Bir asırdır tersine akan su, yatağını bulmuş; üst akıl ve avaneleri zıvanadan çıkmıştı. Bel bağladıkları tek şey kalmıştı; elli senedir emek verdikleri “Paralel Yapı!” Mahut yapıyla; Türkiye’nin elli senelik birikimi -ki, bunun en ziyadesi AK Parti iktidarları tarafından sağlandı- heba edildi! Onca enerji toprağa verildi!
Bağdat harap olduktan sonra, işin farkına varıldı ama; neticede, zararın neresinden dönülse kârdı. Davutoğlu zamanında lafı edilip; bir türlü kuvveden fiile çıkarılamayan FETÖ ile mücadele, yeni dönemde hız kazandı.
Pensilvanya’da himayelerine sığınılan üst akılla Türkiye, kıyasıya savaştalar.
El mi yaman; Bey mi yaman? Göreceğiz…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.