Ba’de harab-il Basra!

A -
A +
Buna bir kısım insanlar gaflet diyorlar ama; doğrusu bu, gafletten öte bir şey; âdeta hıyanet! İhanet zincirini; dini yasaklamakla ve dinin yer altına girmesine sebep olmakla devletin kendisi başlattı. Cumhuriyet’le beraber; işbaşına geçen tek parti (CHP) din adamı yetiştiren okulları kapattı ve mevcut din adamlarına ‘cadı avı’ uyguladı.
Yer üstünde, meşru zeminlerde kendisine yer bulamayan din, yerin altına çekildi. Devlet açısından din; ‘ne idüğü belirsiz’lerin elinde kaldı.
Şu hususu asla unutmamalıyız ki; insanlık tarihi boyunca, din ve milliyetçilik konuları sürekli istismar edilmiştir. Âdeta bir maden ocağı gibi işletilen bu iki konu, her daim, işleyecek malzemeyi (insanı) bol miktarda bulmuş ve bulduğu malzemeye istediği şekli vermekte zorlanmamıştır.
Bu durum, bizim ülkemizde öyle bir hâl almıştı ki; camilerdeki dindar insanlar; ‘Şucu’ veya ‘bucu’ diye ayrılır olmuştu. Tevhid dininin mensupları, görünüşte aynı safta yan yanalar ama, gerçekte ise, apayrı dünyaların insanları olup; birbirlerine kem gözle bakmayı şiar edinmişti. Bu durum, değil yalnızca farklı cemaatlerin insanları arasında; aynı cemaatin farklı kolları arasında da aynı idi.
Mahut zihniyetlerin; İslamiyet’in temelleri olan, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha’dan; dolayısıyla Allahü tealadan, O’nun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselamdan, mezhep imamlarından ve sayıları yüzbinleri aşan İslam âlimlerinden bihaberdiler.
Türkiye’deki en kalabalık cemaatin yazar pozisyonundaki birisiyle beş saat münazara ettik ve tartıştık. Beni dinlemediğini fark ettim. Kendi hocasının şahsi düşüncelerini içeren kitaplarını ezberlemiş ve hep onlardan ve kişi olarak da onları yazan yalnızca bir kişiden bahsediyordu.
 Ona dedim ki: ''...Ben, yüksek dini tahsil yapmış biri olarak; bu senin anlattıklarından hiçbir şey anlamıyorum. Bizim dinimiz nakil dinidir. Senin bu bahsettiklerinden hiç birisinde dinî bir referans (nakil) yok. Yalnızca bir kişinin şahsi yorumlarını ezberlemişsin ki; bunların dinde hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur ve olamaz. Sen, âdeta dini, bu adama gelmiş gibi anlatıyorsun! Bu adamın yaşamadığını farz edelim; bu din yok mu olacak?! Senin anlattıklarına göre öyle; zira, sen o adamdan başka kimseyi tanımıyorsun!..''
Halbuki, gerçek İslamiyyet’te hiçbir İslam âlimi ‘ben’ dememiştir; hep hocasını, hocalarını referans göstermiştir. Nakle dayanan bu anlatımın kökleri sevgili Peygamberimize aleyhisselam ve O’ndan da Allahü tealaya kadar gider.
Kendi başına kalan; bu denli indî din yorumlarının sonu nereye varır; hep birlikte görüyoruz. FETÖ hareketi, aklı sıra; hoşgörüyü esas alarak; dinler arası diyaloğu gerçekleştirecekti. Bunun için de; İslam’ın imanı olan ''Muhammedün Resülullah'' kısmını iptalle işe koyuldular.
Dinini bilmeyen Şeytan’ın maskarası olur. Şeytan da saltanatını bilgisizlik üzerine kurar; tıpkı FETÖ yapılanmasında olduğu gibi.. Dinî bir oluşumun temeli ‘takiyye’ olabilir mi? Eğer bu din İslamiyyet ise, temeli ‘ihlas’a dayanır.
İslamiyyet rahmet ve merhamet dinidir. Dinî görünümlü FETÖ’nün lideri ise, bedduaları ile şeamet kusuyor; kundaktaki bebeklere ateşler yağdırarak; gerçekte ne denli zalim ve İslamiyyet’ten uzak olduğunu haykırıyor ama…
Cumhurbaşkanlığından gayri kurum ve kuruluşlarımızın uyanacağı yoktu; ta ki 15 Temmuz darbe girişimi oluncaya kadar. Nihayet Diyanet İşleri Başkanlığı da uyandı ve bir ‘Şura’ düzenleyerek¸ mahut yapının İslam dışılığının anlatımına karar verildi.
 Ba’de harab-il Basra!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.