Pazar yazıları -57-

A -
A +
Âlemler sevgi üzerine yaratıldı. Tüm âlemlerin numunesi olan insan da sevgiyle doludur. Yalnız; insana verilen akıl, kalp ve nefs, onun sevgi istikametini değiştirir. Öyle ki; nefs galip gelince, kendisini ve nefsinin arzularını artırıcı -ki, bunların hepsi kendi zararınadır- şeyleri sever. Aklın galebe çalması hâlinde ise; (bu durumda, kalp tasfiye olmuş ve nefs tezkiye edilmiştir) Allahü tealayı ve O’nun sevdiklerini sever.
Muhammed Ma’sum Faruki Serhendi hazretleri (kuddise sirruh) 1. Cilt 29. Mektupta buyuruyor ki: "… Sevginin alameti, sevilenin dostlarını sevmek, düşmanlarını sevmemektir. Bu, insanın elinde olmayan bir şeydir.  Üstadını inciteni seven kimse, köpekten aşağıdır. Hace-i Ahrar hazretleri buyurdu ki: Bütün hâlleri, kerametleri bana verseler, Ehl-i sünnet itikadını vermeseler, bu hâlimi harablık (perişanlık) bilirim.  Necat (kurtuluş) yolu Peygamberlerin yoludur. Aklı olan bu yoldan ayrılmaz. Şeytanların yollarına uymaz. İslamiyyet’e uyan saadete kavuşur..."
Peki, kalbin tasfiyesi (saf hâle getirilmesi, arıtılması) nefsin tezkiyesi (emmarelikten kurtulup itminana kavuşması-kötü arzularından kurtulup huzura kavuşması, gerçek imana ermesi) nasıl olacaktır? Bu yakıcı sualin cevabını da, mükerrem ve muhterem babalarının (İmam-ı Rabbani hazretleri) Mektubat’ının 1. Cilt, 105. Mektubunda bulmaktayız. Şöyle ki:
"Tabipler diyor ki: Hasta perhiz yapmalıdır. İyi olmadan önce ona gıda iyi gelmez. Yağlı kuş eti bile böyledir. Hatta hastalığını arttırır. Farisi mısra tercümesi: (Hastanın yediği hastalığını arttırır!)
Bunun için, önce hastayı iyi etmeyi düşünmek lazımdır. Bundan sonra, uygun gıda vererek, eski kuvvetli hâline kavuşturulması düşünülür.
Bunun gibi, (Kalplerinde hastalık vardır) mealindeki âyet-i kerimede bildirilen kalp hastalığına yakalanmış olanların hiçbir ibadeti ve taati fayda vermez, belki zarar verir. (Çok Kur’an-ı kerim okuyanlar vardır ki, Kur’an-ı kerim bunlara lanet eder) hadis-i şerifi meşhurdur. (Çok oruç tutanlar vardır ki, onun oruçtan kazancı, yalnız açlık ve susuzluktur) hadis-i şerifi de sahihdir.
Kalp hastalıklarının mütehassısı olan tasavvuf büyükleri de, önce hastalığın giderilmesi için yapılacak şeyleri emir buyururlar. Kalbin hastalığı, Hak tealadan başkasına tutulması, bağlanmasıdır. Belki, kendisine bağlanmasıdır. Çünkü, herkes, her şeyi kendi için ister. Çocuğunu sevmesi, kendini sevdiği içindir. Malı, mevkii, rütbeyi hep kendisi için ister. Onun ma’budu, tapındığı şey, kendi nefsidir. Nefsinin istekleri arkasında koşmaktadır. Kalp, bu bağlılıklardan kurtulmadıkça, insanın kurtulması çok güç olur. Bundan anlaşılıyor ki, aklı başında olan ilim adamları ve kalbi uyanık olan fen adamları, her şeyden önce, bu hastalığın giderilmesini düşünmelidirler. Farisi mısra tercümesi: (İçeride kimse varsa, bir söz yetişir!)"
Peki; günümüzde, anlatılan kalp mütehassısları yok; var görünse de; sahtekârları bol miktarda olup; meydan yerlerini ve köşe başlarını tutmuş hâldeler. Bunların peşinden gidersek; Allah muhafaza, ebedi felakete uğrarız. O hâlde ne yapmalıyız?
İki şey yapacağız; başka da kurtuluş çaresi yoktur. Birincisi, dinimizi iyi öğreneceğiz ki; en basit dinî mevzular karşısında bile Şeytanın maskarası olmayacağız. Dinimizi öğrenirsek aldatılmayız, aldatılamayız. Böylece kimlerin doğru yolda olduğunu ve kimlerin de yanlış yolda olduklarını görür ve biliriz. Bid’atleri bilmeden, bid’at ehlini bilebilir miyiz? Bid’at ehli, cehennemliklerin köpekleridir ve bid’at ehli olanların hiçbir ibadeti kabul olmaz.
Adam(lar) bid’at ehli ama, gelin görün ki, mürşitlik iddiasında; üstelik peşinde binlerce insan var! Şeytanın bile bu denli sahtekârları görünce; kendisine iş bırakılmadığını ve bu nadanların, Şeytanın işini Şeytandan daha iyi yaptıklarına şahit olunca, kenardan seyirle iktifa etmektedir!..
İkincisi, gerçek Allah adamlarının (mürşid-i kamillerin), yazdığı din kitaplarının doğru tercümelerini bulup, bunlardan okuyacağız. Zira o büyüklerin ruhaniyetleri, o kitaplardaki satırların arasındadır. İhlasla okuyan istifade eder, kalbi feyzle dolar. Yeter ki, okuyan samimi (ihlaslı) olsun. Zira, Allahü tealanın; "Bana bir adım yaklaşana, on adım yaklaşırım" diye va’di var.
FETÖ’nün peşinden giden bunca insanlar; şayet dinlerini doğru dürüst öğrenmiş olsalardı; bu satılmış hainin ve Şeytanın işini üstlenen zamane İblisinin maskarası olurlar mıydı?!.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.