Pazar yazıları -59-

A -
A +
Mübarek Hocamız H. Hilmi Işık Efendi, tasavvufu; insanın kendini tanıması ve haddini bilmesi olarak tarif ederlerdi. İbn-i Arabi hazretleri ise; tasavvuf, zahir ve batında (içte ve dışta) dinî adaba sahip olmaktır. Adap ise, güzel ahlaktır. Tasavvuf, her şeye o şeyi memnun bırakacak tarzda yaraşan şekilde davranmaktır,  buyurur. Zira, kendilerini tanıyanlar, ancak Rablerini bilirler. İnsanın hakikati muhtaçlıktır. Muhtaç olduğunu idrak eden, hiç kibirli olabilir mi? Olduğu takdirde, eşyanın tabiatına aykırı davranmış olur. Bu hâl, yani kibirli olmak, kendinde olmayan bir özellikle gözükmek istemek olur ki; yalanın daniskasıdır. Bu kişiler (kibirliler), Allahü tealanın Kıyamet Günü yüzlerine bakmayacağı üç sınıf insandandır. Kibirde şirk kokusu vardır! Şirkten (Allahü tealaya ortak koşmaktan) ve kibirden maada bütün günahlara Allahü tealanın sıfatları düşmandır ve bunların hepsi avf ümidi taşır; şirke ve kibre ise, Allahü tealanın zatı düşmandır; bunların karşılığı ise, ateşten başkası değildir! Bundan dolayıdır ki; Allahü teala, kudsi hadiste; "Kibriya, büyüklük benim örtüm, azamet izarımdır. Bunlardan birisinde benimle çatışanı yok ederim" buyurur. Âyet-i kerimede de mealen; "Allahü teala her kibirli zorbanın kalbini mühürler" buyurur. İnsan ki, ilahi emaneti taşıyan cahil ve pek zalim olan mahluktur. İlahi emaneti taşıması, Rabbani teklife muhatap olmasıdır. Allahü teala, insanı bütün hakikatlerin toplayıcısı ve âlemdeki halifesi yaparak bütün suretlerin gücünü kendisine vermiştir. İnsan küçük kâinattır; öyle ki, büyük âlemin hakikatlerini kendinde toplar. Allahü teala, kendinden başka her şeyi insana yerleştirmiştir. İnsan, kendini ve Rabbini tanıyarak ve O’na kulluk ederek kemâle erişir. Kâmil insan, Allahü tealanın gözü ile bakar. Bu durum kudsi hadiste şöyle dile getirilir: "Ben onun kendisiyle gördüğü gözü olurum." Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) de bir hadis-i şeriflerinde; "Kulu, Rabbi sevdiğinde, Rabbi onun kendisiyle duyduğu kulağı, kendisiyle gördüğü gözü olur" buyurur. İnsanı, diğer bütün mahlukattan üstün kılan hâli, onun bilgili ve edepli olmasıdır. Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) derin bilgi konusunda şöyle buyurur: "Bilginin bir kısmı hazine gibidir. Onu sadece Allahü tealayı bilenler bilebilir. Onu dile getirdiklerinde ancak Allahü teala ile aldananlar onu inkâr eder." İbn-i Arabi hazretleri bu hâli açıklarken; "…Söze gelen böyle bilgiyse, onların sahip olduğu söze gelmeyen bilgi hakkında ne dersin? Her bilgi ibareye dökülemez, bunlar, zevk ilimleridir (Tasavvuf ilmi gibi). Öyleyse akıldan daha bilgili olmadığı gibi, akıldan daha cahili de yoktur! Akıl sürekli bilgi alır. O hâlde akıl, bilgisi bilinmeyen âlim iken, (aynı zamanda) bilgisizliğinin sonu olmayan cahildir" tespitini yapar.               *** Allahü teala bizi ihsanıyla muamele ettiği kimselerden eylesin ve bizden hakkının gereği olan şeyi talep etmesin. Amin!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.