Pazar yazıları -64-

A -
A +
Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) İslamiyet’i; "Allahü tealanın emirlerini üstün bilip, onlara hürmet etmek ve O’nun mahlukatına karşı şefkat ve merhametli olmaktır" şeklinde özetlemiştir.
Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam), Allahü tealanın ve O’nun kullarının razı olduğu bir Müslümanın nasıl olması gerektiğini; Muaz bin Cebel’e (radıyallahü anh) buyurduğu vasiyetinde açıklar:
"Ya Muaz! Sana vasiyet ederim ki, takva üzere ol! Hep doğru söyle. Ahdine sadık ol. Emanete hıyanet etme. Yetimlere merhamet et. Komşunun hakkını gözet. Kimseye kızma. Hep tatlı konuş. Her Müslümana selam ver. İmamın lazım olduğunu bil. Kur’an-ı kerimin yolu olan fıkıh bilgilerini öğren ve bu bilgilerden ayrılma. Her işinde ahireti düşün. Hesap gününe hazırlan. Dünyaya gönül bağlama. Hep güzel, faideli işler yap. Hiçbir Müslümanı kötüleme. Yalancı şahitlik yapma. Doğru sözü kabul eyle. İmam-ı adile isyan etme. Yeryüzünde fesat çıkarma. Her zaman, Allahü tealayı zikret. Gizli günahlara gizli tevbe et. Aşikâr günahlara aşikâr tevbe et!"
Kulun, değil ibadeti; tevbesi bile tevbeye muhtaçtır. Zira cennet, hiçbir ibadetin karşılığı değildir. Cennet, tamamen ihsan-ı ilahidir. Şu hâlde; Müslümanın yegane kurtuluş yolu, niyetini düzeltmesidir. Niyetin yeri kalptir; kalp ise, oynaktır. Asla bir karar üzerinde sabit olarak durmaz.
Kalbin bu denli değişken hâlinden Peygamberler (aleyhimüsselam) bile korkmuş; onların ve bütün âlemlerin Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) olan Efendimiz; "Allah’ım! Kalbimi, dinin üzere sabit kıl!" diye yakarmıştır.
"Mü’minin niyeti, amelinden üstündür" sözü hadis-i şeriftir. Bundan dolayıdır ki; dualarımızın başında; "Allah’ım! Niyetimizi halis eyle ve bizi niyetimize bağışla!" gelmelidir.
Allahü teala, kendisine yalvarıp yakaran ve dua eden kul istiyor. Hiç günah işlememiş olsa bile; dik başlı kuldan hoşlanmıyor. Günahkâr da olsa, boynu bükük kuldan hoşlanıyor. Zira "Duamız olmasa, bir işe yaramayacağımızı" kendisi buyuruyor.
İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh), Mektubat’ın 1. Cilt 222. Mektubunda; "Bu, kusurları çok, pek muhtaç olan kendimi iyi anlıyorum ki, sağ omuzumdaki melek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamıştır. Allahü teala biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. İçimden geleni söylüyorum. Yine iyi anlıyorum ki, Frenk kâfiri, kendimden kat kat daha iyidir. Eğer sorsalar, cevabını verebilirim. Yine iyi anlıyorum ki, hatalarla, kusurlarla çevrilmişim ve günahlarımın altında ezilmişim. Yaptığım ibadetleri, iyilikleri, sol omuzumdaki melek yazsa yeridir. Sol omuzumdaki melek, hep yazmaktadır. Sağ omuzumdaki ise, işsiz, boş durmaktadır. Sağdaki amel defterim bomboştur. Soldaki ise, dolu ve simsiyah olmuş. Ümidim yalnız Allah’ın rahmetindedir. Ancak O’nun mağfiretine sığınıyorum. (Ya Rabbi! Mağfiretin, benim günahlarımdan daha geniştir. Rahmetin, bence, amelimden daha ümit vericidir) duasını kendime tam uygun görüyorum..." buyurmaktadır.
                  ***
Zünnûn-i Mısri hazretlerinden nakledilir: "Kâbe’yi tavaf esnasında, onun örtüsüne yapışan ve hüngür hüngür ağlayan birini gördüm; şöyle diyordu: Belamı senden başkasından gizledim; sırrımı sana açtım. Yalnız seninle ilgilendim ve her şeyden yüz çevirdim. Seni tanıyıp, senden habersiz kalana şaşarım! Senin sevgini tadan insanın, senden uzak kalmaya nasıl dayandığına şaşarım!.."
Sonra şu mısraları okudu: "Kalbim ayrılığa kandı ve bulamadı/Ayrılıktan daha acı ve cefalı olanı..."
                  ***
İbn-i Arabi hazretlerine göre secdenin manası: "...Yükseklik, Allahü tealanın dışındaki herkeste aslından çıkmaktır. Ona ‘secde et!’, yani mevhum yüksekliği bırak ve aslına bakıp hakikatini öğrenerek ‘eğil’ denilir… Aslını bilen, kendi nefsini bilendir. Nefsini bilen ise, Rabbini bilir. Nefsini bilen başını kaldırmaz… Kul, başını secdeye koyar ve kalbiyle birlikte secde eder. Yüzünü secdeden kaldırır ve bu secdeyi sürdürmez. Çünkü yüzün secde ettiği kıble, sürekliliğe sahip değildir. Başka bir ifade ile secde ettiği yön devam etmez. Kalp de secde eder ve lakin kalp secdeden kalkmaz; çünkü o, Rabbe secde etmiştir. Kalbin kıblesi Rabdir ve Rab ezelîdir. Öyleyse kalp hiçbir zaman başını secdeden kaldırmaz." (Fütuhat-ı Mekkiyye, 6. Cilt, on ikinci sifr, 101. Soru.)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.