Pazar yazıları -69-

A -
A +
Üstad Necip Fazıl’ın hecelerinden; Allahü teala, insan ve sanat: "Seni aramam için beni uzağa attın! Âlemi benim, beni kendin için yarattın!"; "Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış…"
İbn-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh) "Hakkın eserleri görülür, kendisi değil! Çünkü gözler O’nu algılayamaz. Görmek ise, gözle gerçekleşir. Allahü teala O’ndan başka kimsenin bilmediği meçhul, herkesin bildiği malumdur; bununla birlikte O’nu bilenler ne bildiklerini bilemez" der.
Yine Şeyh-ul Ekber’in (İbn-i Arabi) aklı kamaştıran tesbiti:
"… Bilmelisin ki, Allahü teala şöyle buyurur: ‘Hayır! Onlar Rablerinden perdelidir.’ (el-Mutaffifin-15. âyet meali) Bir hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) şöyle buyurur: ‘Allahü tealanın karanlık ve nurdan yetmiş perdesi vardır, onları açsaydı yüzünün tecellileri gözün gördüğü her şeyi yakardı.’ Bakınız! Bu perdeler ne kadar latif ve gizlidir. Bu aşırı yakınlıkta bile kendisini görmemizi engelleyen perdeler ortadayken Allahü teala, ‘Biz ona şahdamarından daha yakınız’ buyurur. (Kaf-16. âyet meali)
Bu perdelerin dış varlığını da göremeyiz ve onlar da bizden perdelidir. Allahü teala ‘Biz ona sizden yakınız, fakat siz göremezsiniz’ buyurur. (Vakıa-85. âyet meali) Evet, Rabbimiz! Ne seni, ne perdeyi görebiliriz. Biz perdenin ardındayız. Sen ise, şahdamarından, hatta daha da yakınsın. Seni göremeyişimizin sebebi de bu yakınlıktır zaten. Kendini göremeyen insan, bize bizden yakın olan seni nasıl görebilir? Yakınlığın zirvesi perdeyken, uzaklığın son noktası da perdedir.
İnsanın belini kıran, aklı hayrete düşüren ve bizim de öğrendiğimiz sır, bir uyarı ve ikaz olarak buyurduğun şu âyet-i kerimenin hükmüdür. ‘Allahü tealanın gördüğünü bilmez mi?’ (el-Alak-14. âyet meali) Başka bir âyet-i kerime ise; ‘Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir’ buyurur. (el-Hadid-4. Ayet meali)…"
Bakınız; Şeyh-ul Ekber (kuddise sirruh) bu perdeyi nasıl aralıyor:
"…Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: ‘Allahü teala vardı ve O’nunla birlikte hiçbir şey yoktu.’ Sevgili Peygamberimize (aleyhisselam), ‘Yaratıkları yaratmazdan önce Rabbimiz neredeydi?’ diye soruldu. ‘Altında ve üstünde hava bulunmayan Amaa’da idi’ diye cevap verdiler. Sonra Âlemi yaratmış ve hükmünü vermiştir…
Halvet (yalnızlık), makamların en üstünüdür… Halvetin insanla ve insanın halvetle ilişkisi, Hakk’ın kendisini sığdıran kulun kalbiyle ilişkisine benzer. Böyle bir kalpte herhangi bir şekilde başka bir yaratılmış bulunduğunda Hakk orada bulunmaz… Kalp ne zaman bütün yaratıklardan boşalır, Hakk özü gereği ortaya çıkar…"
Son sözü ise, her zaman olduğu gibi İmam-ı Rabbani hazretleri söyleyip noktayı koyar:
"Hak teala, bizim ve sizin Rabbimiz ve Âlemlerin Rabbi, gerek semalar olsun ve gerek Arz'ın ve yükseklik ve aşağılıkların, Rabbi birdir. Ötelerin ötesidir. Benzeri ve misli olmaktan münezzeh ve şekil ve misalden uzaktır. Baba ve oğul olmak, Hak tealanın şanında muhaldir. Benzeri ve misali muhaldir. Hulul ve birleşmek şaibesi çirkindir. Görünmek ve zuhur fitnesi çirkindir. Zaman ve mekân O’nun mahlukudur. Vücuduna başlangıç ve bekasına nihayet yoktur. Hayr ve kemâl O’na sabit, naks ve zeval O’nda yoktur. O hâlde ibadete müstahak Hak sübhanehu ve tealadır." (Mektubat, 3.cilt, 17. Mektup)
              ***
İmam-ı Rabbani hazretlerinin evlad-ı mükerremi olan Muhammed Ma’sum efendi (kaddesallahü esrarehüma) Mektubat’ın 4. Cilt, 164. Mektubunda buyuruyor ki:
"... Dünya (hayatı), baştan başa ayrılık yeri ve üzüntü mahallidir. Kavuşma yeri ahirettir. Hak sübhanehu, onun ameli (ahiret amelleri) ile kerem eyleye. (Ahiret amelleri ile şereflendire). Ta ki o yerin kavuşması hasıl ola (ahiretin). Dünya (da nefsin) rahatlığı kaldırılmadıkça, Allahü tealaya tam kavuşmak hasıl olmaz. Bunun için, Hak tealayı talep edenler, bu dünyada, devamlı ciğerleri yanar ve gözleri yaş dolar. Ve her vakitte kederli, yanıp, erimekte kararsızdırlar (devamlı yanıp erirler)."
5. ciltteki 45. Mektubunda ise; "..Dünya (haramlar), görünüşte hoş ve şirindir. Aslında öldürücü bir zehir ve batıl (bozuk) mal ve ona müptela olmak faidesizdir. Ve ona sarılan perişan, hor ve ona tutulan delidir. Akıllı o kimsedir ki, kıymetsiz (geçersiz) mala kapılıp böyle bir fasid meta’a meftun olmaz. (Dünya hayatında), bu kısa fırsatta, Mevla-yı hakiki celle şanühunun rızasını ele geçirmeye, gönül verir ve ahiret amelini hazırlar. Bu keyiflenilen fani dünyada istenilen şey, kulluk vazifelerini eda etmek ve Hakk'ın ma’rifetini ele geçirmektir. Yazıklar olsun ki, bu dünyada, o kimse kendinden istenileni eda edemeyip, diğer işler ile meşgul olur…" buyurur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.