Kadıköy'de azınlık malları ve yeni mağdurlar

A -
A +

Eski bir radyocu arkadaşımdan mektup aldım. Anlattıkları azınlık mallarının vakıflara devriyle ilgili. Bu malların iadesi Türkiye açısından yüz akı bir gelişme. Ama bu süreç sanki yeni mağdurlar oluşturacak. En iyisi sözü Nurettin Ediz'e bırakayım.

Fuat Bey, bildiğiniz gibi azınlık vakıflarının mallarının iadesi Başbakan tarafından onaylandı ve vakıflar kalan mallarını almak için bir uğraşa girdi. Ama Vakıfların aslında zamanında yaşadıkları sıkıntının benzerini şimdi biz yaşıyoruz. Şöyle anlatayım:
Bizim, Kadıköy, Hasanpaşa'da yer alan baba evimiz 60'larda yapılmış. Bugüne dek belediyeye ait diye bildiğimiz bir yer ve 1983 yılından beri de tapu tahsis belgeli. Yıllarca çeşitli sebeplerle tapu sahibi olamadık. Şimdi son 2-3 senedir, kentsel dönüşümün de teşvikiyle tapu tahsis belgesi olanlar müteahhitler vasıtasıyla bu sorunu çözüp, tapu alarak evlerini yaptırıyor. 
Biz de yılın ilk aylarında tapu için başvurduk olumlu cevap aldık, rayiç bedel açıklandı. Bu fiyat üzerinde düşünürken bir anda gizli bir belge elimize ulaştı. Meğer burası zamanında Rumlarınmış ve yasadan yararlanmak için Kadıköy Belediyesi ve Milli Emlâk ile yazışmışlar. Belediye ve Milli Emlak yıllardır inatla tapularını geciktirdiği bu meskenlerde, sanki oturan yokmuş gibi "vakfa devredilebilir" yazısı vermiş. Yüz kadar aileyiz. Hayatımız altüst oldu. Öyle tuhaf ki geçen yıl tapu alanlar bina dikiyor ama yanındaki vakfa devredilecek. İnsanlar isyan ediyor. Bizler de Belediye ve Milli Emlâk'e para ödeyip tapumuzu alabilsek, bu paralar vakfa verilse daha mantıklı değil mi?
Burada yaşayan insanların suçu nedir? 
Mektup böyle. Yeni mağdurlar ve yeni öfkeler oluşturmadan belediyelerin kendi rezerv alanları içinde bir konut imkânı sağlamaları en uygun yol gibi görünüyor.
Kadıköy ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ilgisine muhtaç bir konu.

 
Merak ettiklerim:
Ayten Gökçer artık iyi, tekliflere açık ve Beren Saat'i çok beğeniyor
1980 öncesi, Ankara'da tiyatronun altın yılları. Büyük Tiyatro âdeta onunla inliyor. Bağdat Hatun rolünde bir sahneye çıkışı var ki büyüleniyoruz.
"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" diye haykırıyor.
Sonraki sezonda ise My Fair Lady'de diksiyon dersiyle "adam edilmek istenen" çiçekçi kız rolünde, "İspanya'da yağmur ekseriya ovalara yağar" cümlesini "İspanya'da yağmur keserle kovalara yağar" diye telaffuz ederek bizi güldürüyor.
Tiyatronun unutulmaz ismi Ayten Gökçer'in telefondaki sesini işittiğimde o günler gözlerimin önünden tek tek geçiyor.
Belinden geçirdiği ameliyat nedeniyle uzun süredir Ankara'daymış ama artık İstanbul'a geliyor. İş tekliflerine açık olduğunu söylüyor ama dizi oyunculuğunun çok meşakkatli olması sebebiyle "İyi bir prodüksiyon olursa" diye eklemeyi ihmal etmeden.
Eşi; tiyatronun kilometre taşlarından Cüneyt Gökçer'i kaybetmenin acısı hâlâ içinde, derinlerde bir yerde. Bu durum, sohbetimize "onun yokluğuna alışamadım" gibi ifadelerle sık sık eşlik ediyor.
Muhteşem Yüzyıl en beğendiği dizi. Tüm oyuncularını da beğeniyor üstelik.
"Evvelden büyük oyunculuklar vardı. Şimdi mimikler küçültüldü. Gençlerle iftihar ediyorum."
Ve bir isim de veriyor bu arada: Beren Saat. Doğal oyunculuğuna bayılıyor.
Tecrübeli tiyatro sanatçıları ve sinemacıların günümüz oyuncularını sürekli eleştirmesi de ona göre "karakter zayıflığı"...
Bu arada nasıl olup da "Asker yanlış bir şey yapmaz. 12 Eylül çok da kötü olmamıştır, asker sayesinde nefes alabiliyoruz" diyebildiği de sürekli olarak dilimin ucuna gelip gidiyor. Ancak öyle güzel sohbet ediyoruz ki soramıyorum. Ne yapalım, Ayten Gökçer o. Bizim, bize ait.


 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.