AK Parti'deki üç dönem kriteri

A -
A +
Olağanüstü günlerden geçtiğimiz muhakkak.
Gündem, her türlü görüşün, saflaşmanın ve öfkenin ötesinde, sivil siyaseti savunmaya kilitlenmiş durumda.
Anlaşılıyor ki "Erdoğansız siyaset" asıl hedef. Saldırıyı başlatanlar her türlü ahlâkî normu delerek, yok sayarak sivil siyasetin üzerine gidiyor. Burada bizler her ne kadar "kavganın da bir ahlâkı olmalıdır" desek de faydasız. Ağır bir muharebede omuz omuza çarpıştığınız yol arkadaşlarınızdan biri size ihanet edip kendini sığınağa atmışsa çaresiz "sığınaklarda melek bulunmaz" deyip yola devam etmek gerek.
Zaten harbi rock'çı Emre Aydın'ın bir şarkısındaki gibi:
"Ne müttefikler belli, ne de sığınakların yeri"
Lafı getirmek istediğim yer AK Parti tüzüğündeki üç dönem kriteri.
Zira zemin çok kaypak.
Operasyon sahipleri Başbakan Tayyip Erdoğan'ın üç dönem kriterinden Kasımpaşa delikanlılığı icabı zaten dönmeyeceğini tahmin ederek Cumhurbaşkanlığını hedef almış durumda.
Evet, üç dönem kriteri iyi bir demokratik fikirdi. Ancak fikirleri ahlâkî bir norma bağlamak yanlış. Asıl ahlâkî erdem dürüstlüktür ve onun içinde doğru ve adil davranmayı gerektiren bir amaç vardır.
Erdoğan'ın da tıpkı Mustafa Kemal gibi pragmatist ve ülke çıkarları konusundaki hassasiyetini aklıma getirdiğimde verilecek yeni bir karar, vicdanlarda kanayan bir nokta olarak durmayacaktır.
Özellikle böylesine olağanüstü koşullardan geçerken. Nasıl olur o ayrı mesele. Kongreden mi karar çıkar, YSK'ya mı başvurulur, Anayasa Mahkemesi'ne mi gidilir bilemem.
Deli fişek, sevimli, özenip de onun yaşadıklarını kendi hayatımızda gerçek kılamadığımız serseri yazar Charles Bukowski "Pis Moruğun Notları" adlı eserinde "Aptalca kahramanlık yerine düşünebilen insanların cesaretini tercih ederim" der.
Eh, ben de derim.


Hekimlerden mektup var
ÖZEL VE DEVLET HASTANELERİNDE DURUM

Devlet hastanesine gittiğimizi, oradaki sistemin işleyişinin, hekimlerinin tanı koymakta ve ilaç yazmada nasıl olumlu anlamda farklılaştığını yazmıştım geçen gün.
Özel hastanede çalışan bir hekimden mektup geldi. Dediklerime katılıyor ve bunun nedenlerini sıralıyor. Özel hastanelerdeki sorunun da SGK anlaşmalarından kaynaklı olduğunu yazıyor. Çünkü bu anlaşmanın hekime ulaşabilme, ilaç alabilme ve tetkik yaptırabilme kolaylığı sağladığını belirterek sonuçları şöyle dile getiriyor:
1.Doktora başvuru sayısı yılda ortalama 2'den 7-8'e çıktı.
2.Hastalar artık bir hekime bağlı değil. Hastane ve hekim gezer duruma geldi.
3.Bu sebeple hekimler de "sıradaki" diyor. Standart işleri yapmayı seven, zor vakalardan kaçan hekimler çoğaldı.
4.Hastaneler SGK hakedişleri üzerinden işlerini döndürdüklerinden devlete maksimum fatura çıkartma telaşındalar.
5.Devletin tam ödeme yaptığı koroner anjiyo ve stent uygulaması gibi hallerde yapılan iş miktarı çok arttı.
6.Hekimlere düşünmek kafa yormak yerine test, tetkik, film istemek kolay geldi.
7.Devlet hastaneleri ise tam tersine yeni yapılanma ve randevu sistemi ile daha iyi iş görür ve imkânlarının genişliği ile daha rahat tanı konabilir yerlere dönüştü.
8.Daha doğru ifade şu: Özel hastaneler biraz devlet hastanesine, devlet hastaneleri de biraz özel hastaneye benzedi. Kök maaşlar farklı olsa da hekimlerin gelirleri de birbirine yaklaştı.
9.Kısacası sizi iyi bilen bir hekiminiz yoksa devlet hastanesine gitmek asla özel hastaneye gitmekten daha kötü değil. Hastaya ayrılan vakit biraz daha az olmasına rağmen iyi hekim her zaman tanı koymaya çalışır.
Mektubu gönderen uzman hekim kendisinin de özel hastanede çalıştığını hatırlatarak ne yaptığını şöyle anlatıyor:
"Ben hasta odaklıyım. Tanı koyamadıklarım için de çok iyi bir üniversite hocası iletişim ağı ile çalışıyorum. Hastamın işi ille de kendi hastanemde bitsin diye değil, teşhis konsun diye uğraşıyorum."
Dileğimiz böyle hekimlerin çoğalması.
İyi yıllar dileğiyle.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.