Öyle söylerler, avlanmayan avlanır

A -
A +

Mıcırlı yolları katetmek üzere doğduk. Kayarsın, takla atarsın, ölürsün hatta. Ama gitmek şarttır olacakları bile bile, Yunan tragedyalarından mülhem.

Stabilize yolları döşeriz önce, sonra asfalt olur ruhumuz. Kimse görmez mutluluğunu, sen bilirsin sadece. İçin için gülersin ve giderken eski püskü de olsa bir arabanın içinde, bakarsın manzaraya, "Ooh hayat ne güzel" dersin. Lâkin bilirsin bu yolun bir metafor olduğunu ve yüreğinin anaforlarda kaybolduğunu. Her zaman uyaklı geçmez ömür, bir dokunuşla değişir ve gözyaşıyla sulanır yaralar. Kimi zaman merhem beklersin ama çoğu kez kangren eder seni.
Yolculuklar tahminimizden önce başlar.
Kim bilir nice fırsatlar, nice mecburiyetler çıkacaktır karşına.
Belki boynunu uzatacaksın öne doğru kıldan ince, belki önüne çıkana vuracaksın tüm gücünle ve kılıçtan keskince.
Karşındaki yok ediciliğin, yıkıcılığın sebebi olan avcılara karşı siperler kazarken, bir de bakmışsın avcı olmuşsundur ve bir sen vardır senden içeri. Verilen karar boynunun borcudur bu ahir ömründe ve üzerine biçilmiş kaftandır belki de.
O kaftanı giy ya da giyme, bir kere kesilmiştir ve kupu bire bir sana göredir.
Öyle söylerler, avlanmayan avlanır.


ECZACIBAŞI AİLESİNE SEVGİLERLE

Biliriz, Türkiye'nin en sanatkârane işlerini yaparsınız ailecek. Kiminiz İstanbul festivali düzenler, kiminiz İstanbul Modern'i. Sponsor olduğunuz sanat etkinliklerinin, desteklediğiniz sanatçıların sayısı her halde epey fazla olmalı. Ve bizler biliriz ki Eczacıbaşı ailesi denince sanat vardır eczadan çok ve sizle ilgili zihnimizde beliren ilk imge, hep stildir, estetiktir.
Ancak gelgelelim Sarıyer, Zekeriyaköy, Uskumruköy ve Kilyos ahalisi olarak sizden pek şikâyetçiyiz. Hatta bizi sinir hastası yaptınız desek yeri. Bunu bilhassa mı yaptınız bilemiyorum, artık malum anti depresanlarınızdan avuç avuç yutalım diye.
Gazetelerde de fotoğrafları yayınlandı, yazılıp çizildi. Yaptınız o ormanın içine beton yığını bir site. Karşıdan göründüğünde yeşillikler içinde bir çürük diş gibi sırıtmakta. Bir de tutmuş siteye Ormanada adını vermişsiniz. Ama bununla kalmadınız, siteyi yaparken millete çektirdiğiniz azaba ne demeli? Tam üç yıl boyunca inşaatınıza girip çıkan kamyonlarla yola bıraktığınız çamurlar, balçık yüzünden yıkatılan otomobillerin haddi hesabı yok. Allah'ın bir günü de "şu yolları temizletelim, millete bir hayrımız olsun sanatsever, stil düşkünü bir aile olarak" demediniz.
Ve son olarak inşaatı bitirme aşamasına geldiniz ve tuttunuz sitenin önüne aklınıza estiği gibi üç adet kasis koydunuz. Koskoca tümsekler. Üzerinde ne bir işaret var, ne de çevrede ışıklandırma. Dahası bu kasisler virajda. Gece yarısı aracıyla geçenler hiç ummadıkları bir anda kendilerini kasisin üstünde buluyor. Şanzıman dağıtan arabaların kaç adet olduğunu bilmiyoruz.
Sayın Bülent Eczacıbaşı. Siz zarif bir insansınız. Daha doğrusu biz sizi öyle biliriz. Burjuva kültürünün nadir temsilcilerinden bir ailenin son nesli olarak sanırım bu kadar olumsuzluk okuduktan sonra komşusu olduğunuz bölge ahalisine bir mükellefiyetiniz vardır. Ne mi yapabilirsiniz? Öncelikle o koca tümsekleri kaldırın. Çevre yolları ışıklandırın. Çamur içinde bıraktığınız yolu temizletin. Tez elden o beton yığını sitenize bol bol ağaç dikin de en azından gözümüzü kör eden o yapıları görmeyelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.