Hayvanseverlikte ifrat ve tefrit

Sonuçta başarılı muhabir Tülay Acar haberi bir güzel kotarıp yapmış. Tebrik etmek gerek, Habertürk de yayınladı.

Olay, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi çocuk acil servisinde kol gezen kedilerle alâkalı. Onlarca kedi poliklinikte rahatça dolaşıyor, ilaçlar ve enjeksiyon aletleriyle dolu tıbbi atık torbalarının içine dalıp çıkıyor, orada eşelendikten sonra lösemi olanlar dahil çocuk hastaların yattığı odalara, onkoloji bölümüne giriyorlar.

Enfeksiyon riski en üst sınırda.

Ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim İkizceli anlatıyor durumu. Meğer etrafta çok kedi olduğu için belediyeden yardım istemişler, onlar da hastane bahçesine kedi barınağı yapmışlar. İşte oradaki kedilermiş bu gelenler.

Prof. Dr. İkizceli, hayvansever STK'lardan yardım istiyor. Çaresiz, çünkü en ufak bir harekette orantısız bir hayvan düşmanlığıyla suçlanacak.

İşte bir yanda hayvanlara eziyet eden yaratıklar, diğer tarafta hayvanseverlerin oluşturduğu korku. İfrat ve tefrit dediğimiz bu.

Bir ortak payda gerek. Hayvanların başıboş dolaşması ve risk oluşturması hayvanseverlik değil bence. Yaban hayatını korumak ise bambaşka bir konu.

Kabul, "ama" ile devam eden cümleler sinir bozucudur. Niyetim sinir bozmak değil. Ne var ki Sayın Bülent Eczacıbaşı'nın gönderdiği çok nazik mektup ve ekindeki Ormanada Sitesi yetkilisinin bilgi yazısı beni pek tatmin etmedi ne yazık ki.

Bülent Bey, yurt dışında olduğu için geç cevap verdiğini, yazımı dikkatle okuduğunu belirterek, Ormanada Sitesi yetkilisinin ilettiği bilgiler ışığında meseleyi tekrar değerlendirmemi rica ediyor. Bu arada Eczacıbaşı ailesine ilişkin sözlerime de teşekkür ediyor tüm zarafetiyle.

Evet, öncelikle şunu belirteyim. Bu sözlerimde çok samimiyim ve tekrar etmek isterim ki Eczacıbaşı ailesi benim de yazmama gerek bırakmayacak şekilde Türkiye'nin gerçek burjuva ailelerinden biridir.

Kilyos, Zekeriyaköy'de inşa edilen Ormanada Sitesi ve civarındaki meselelere ilişkin olarak site yetkilisince aktarılan bilgiler ise özetle şöyle:

1- Sitenin önündeki kasisleri biz yapmıyoruz, Sarıyer İlçe Belediyesi ya da Büyükşehir Belediyesi yapıyor.

2- Bizim siteden çıkan kamyonların lastikleri inşaat boyunca yıkandı, dahası caddeyi de sürekli ararözlerle biz yıkadık. Orada başka inşaatlar da var.

3- Ormanada Sitesi inşaatı başlamadan önce arazi zaten bir çalılıktı, biz siteye 250 ağaç, fundalık, çiçek ve çeşitli bitkiler dikiyoruz.

Başta şunu söylemek isterim. Yazı gazetemizde yayınlandıktan hemen sonra, aynı gün sitenin önündeki kasislerin üzerine uyarıcı şeritler çizildi. Site mi yaptı, Sarıyer Belediyesi mi bilemiyorum. Bu iyi bir gelişme.

Gece geç saatte döndüğümde gördüm ki site önündeki kasislerin civarı daha da ışıklandırılmış. Bu da iyi.

Ancak site yetkilisinin yoldaki çamurlara ilişkin verdiği izahat eksik. İnşaat boyunca o bölgenin çamur içinde kalmasının sebebi zaten kendisinin de belirttiği; arazözlerle yapılan yıkamalar. Başka inşaatlardan çıkan kamyonlar da vardır mutlaka ama sadece o bölgenin, kuru havada bile bu kadar çamurlu ve ıslak olması boşuna değil. Sonuçta ne kadar yıkarsanız yıkayın, arabalar oradan geçince çamurdan görünmez oluyorlar.

Site arazisinin çalılık olduğu ve oraya dikilen ağaçlarla, bitkilere ilişkin envantere gelince.

Bülent Bey, lütfen şu yayınladığımız fotoğrafa bakın. Takdirinize ve insafınıza bırakıyorum. Bu, yaptırdığınız site. Sizce bu iç açıcı bir görüntü mü? Yani, belleklerimize estetik ve sanatla birlikte kazınan Eczacıbaşı ailesinin bir eseri, inşaat bile olsa böyle bir mimari görüntüyle mi anılmalı?

Bülent Bey, yine de hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum. Bu meseleyi ciddiye alıp incelediğiniz için en azından.