Beslenme alanları Brezilya'nın kıyı boyları olan yeşil kaplumbağalar, yumurtalarını Ascension adasına bırakabilmek için tam 2000 kilometre yüzüyorlar.
Ascension
adası, Atlantik Okyanusu içinde, boyu topu topu 7-8 km olan minicik bir
ada. Ne özelliği var ve kaplumbağalar neden bu adayı seçtiler
bilinmiyor. Her yumurtlama döneminde o erişilmesi gereken ideal ülkeye doğru yolculuk başlıyor. Onlar için sanki insanlığın Atlantis'i
Ascension adası. Akıntıya karşı, dur durak bilmeden, karanlığın
dişlerine aldırmadan, aralarından bazılarının köpek balıklarına yem
olacağını göze alarak ve bata çıka, güneşe gözlerini kenetleyerek ritmik
biçimde yüzerler, yüzerler...
Demokrasi mücadelesi için yürünen
yolun da tıpkı yeşil kaplumbağaların bu yolculuğundaki gibi
tehlikelerle dolu ve meşakkatli olduğunu düşünürüm hep.
Son 10 yıldır yaşadıklarımıza bakmak yeter de artar bile.
Sinemaya aktarılsa, pelikülün üzerinden akan görüntüler gece seyredilmemesi gereken korku filminden beter olacak.
Bu tür filmleri bilirsiniz, hep bir korku figürü
vardır. Bu bazen karanlık dehlizlerden şıp diye karşınıza çıkacak
bilinmeyen bir yaratık, vampirler, kiminde şeytani varlıklar ve bazen de
kötülük yapmak üzere istirahat ettiği tabutundan çıkan Dracula'dır.
Dracula onlar arasında karikatürleşmiş ve kullanımdan kalkmış olan en eski figür. Tim Burton, şahane filmi Ed Wood'da, unutulmuş, zorla emekli edilmiş Dracula oyuncusu Bela Lugosi
ile yetenekli mi yeteneksiz mi olduğu bu filmde bir kez daha tartışmaya
açılan Ed Wood adlı yönetmen arasındaki dostluğu anlatır. Oradaki
Dracula'ya içinizden acımak gelir.
Ama bizler şimdiye dek Ed Wood'da olduğu gibi Dracula'nın daima eski sürümlerini izledik.
Yeni
yapılandırılmış, son teknolojiyle donatılmış, kötülük yapmak üzere
kendine bir ordu kurmuş yeni sürüm bir Dracula var karşımızda artık. Ve
onun içindeki merhamet ışığı söndürülmüş gözleriyle sabit bir şekilde
tek bir hedefe bakan, iyilik duyguları kalplerinden sökülüp atılmış
android yardımcıları. Daha öncekiler, bu aktörlerin çevirdiği filmlerin sadece fragmanıymış meğer. Asıl filmi bugünlere saklamışlar.
Ben
dehşet içinde izliyorum bu yüzden. Yapılan kötülükleri, kurulan
kumpasları, yok edilen, paramparça edilen hayatları görünce çığlık
atmamak için yumruklarımızla ağzımızı kapatıyoruz.
Yeni sürüm Dracula'nın yönetmeni son gişesini yapıyor. Film pek yakında vizyondan kalkacak ve yerine "Süpermen-Uzun Adam"ın son maceralarını izleyeceğiz.
Nazlı Ilıcak! Son 40 yılın fenomeni
Türkiye
medyasının ve siyasetinin bence gelmiş geçmiş en renkli, cerbezeli,
akıllı ve plastik bir eğilip bükülme özelliğine sahip ismi. Etik
değerleri hep tartışmalı olmuş ve benim gibi pek çok kişinin de
hayatlarının belli dönemlerinde hayatlarının kesiştiği bir popülarite.
On gün önce twitter üzerinde yaptığımız tartışmanın sonunda bana "İçinde bulunduğun durumdan çıkman için sana son bir ŞANS verdim, ama sen bu şansı kullanamadın. Üzgünüm" diye yazdığından beri düşünüyorum. Nazlı Ilıcak'a verdiğim ilk tepki "Beyaz Türk genetiğindeki bu söylemin çoktan tedavülden kalktığını söyleyip bu üstenci bakışı yakıştıramadığımı" söylemek oldu ama sonra bazı uyarılar üzerine yanıldığımı anladım.
Aslında tehdit ediliyordum.
Ama "dostça" bir uyarıyla.
Çok güvendiğim bir ünlü gazeteci-yazar dostuma geçenlerde, Onun yüzüne ve titreyen ellerine de yansıyan hırsının sebebinin bir "görevlendirme" ya da bir "mecburiyet"le mi alakalı olabileceğini sordum. Duraksamadan cevap verdi:
"Hiçbiri değil, fıtratı böyle."
Tanıdığınız beyaz köşkün zarif ev sahibesi olan kadın televizyon ekranında bir anda üslubuyla Cennet Mahallesi kadınlarına dönüşüveriyorsa, insan buna içini rahatlatacak bir sebep arıyor doğal olarak. Yani, "yapılan ahlaksızlıkları, alçaklıkları ve ihaneti savunacak insan değildir Nazlı Hanım" demek için sığınacak bir liman arayışı bu.
Ama bazen aradığınız cevabı böyle sıradanmış gibi görünen bir tanımda bulabiliyorsunuz işte.