"GETTİ Mİ ŞİMDİ BENİM OĞLAN MÜFETTİŞ BEY?"

A -
A +
Sıkıldım artık.
Her büyük maden kazasından sonra aynı ses.
"Ben demiştim zamanında."
"3 ay önce ocağı denetlemeye gitmiş ve yazmıştım raporumu."
"Ocakta yer altı suyu tehlikesine karşı kontrol sondajı gerekiyordu."
"İşveren kontrol sondajını yapsa, kaza olmazdı."
Hadi yahu? Eee, ne yapalım şimdi?
Yazmışsın "yer altı suyu tehlikesi" diye. Yani su baskını ve ölüm riskini tespit etmişsin. Valla ne diyeyim Müfettiş bey, bravo!
Peki, daha ne kadar bekleyecektin işveren kontrol sondajını yapsın da ölüm riskini ortadan kaldırsın diye? Bak, üç ay sonra faciayı yaşıyoruz.
Şimdi sana, yani tereciye tere satıyorum.
Ölüm tehlikesine karşı çalıştığın kurumun uygulamak zorunda olduğu 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun İŞİN DURDURULMASI başlıklı 25. Maddesi ve fıkralarını hatırlatarak başlıyorum. Kanun iş müfettişine hangi yetkiyi veriyor okuyalım:
MADDE 25-(1) İş yerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında, çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde; bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, iş yerinin bir bölümünde veya tamamında İŞ DURDURULUR.

KANUN SANA DAHA HANGİ YETKİYİ VERSİN?

Açık değil mi? O vakit neden yasayı uygulamadın?
Aynı maddenin diğer fıkraları daha da net. Acil müdahalenin gerekli olduğu durumlarda "iş durdurma yetkisi, teftişi yapan müfettişe aittir" deniyor. Ve karar da 24 saat içinde uygulanmak zorunda. Sonra üç kişilik bir müfettiş heyetinin incelemesi sonucunda kesin karar işverene tebliğ ediliyor.
Maddede işçilerin "ücretleri" de düşünülmüş ve işin durdurulması sırasında işsiz kalanlara ücretlerinin ödenmesi yükümlülüğü getirilmiş işverene.
Ama işveren ihtarları takmamış bile.
Kanun sana daha ne söylesin Sevgili Müfettiş?
Eline hangi yetkiyi versin istiyorsun?
Evet, Hürriyet gazetesine demeç verip işvereni şikâyet eden İş Müfettişi Erdoğan Şeker'e gazeteci soruyor "neden kapatma kararı vermediniz de sadece 9 bin lira ceza kestiniz" diye.
Erdoğan Şeker'in cevabı:
"Mevzuatımız onu gerektirdiği için."
O mevzuat yukarıda işte, yazdık.
Ama kapatmıyorlar.
Nasıl ruhsat vermemeye kalktıkları zaman 50 kişi Bakan Faruk Çelik'i arıyorsa onları da birileri arıyordur mutlaka.
Daha ne kadar sürecek bu durum?
Ben Enerji Bakanı Taner Yıldız'a katılıyorum. Facianın iki sorumlusu var; biri işveren, diğeri de kamu.
Her ikisinin önüne de acı ve en ağır fatura konmalı ki bu felaketler bir daha yaşanmasın.
Bakın yer altında mahsur kalan madenci gencin babası ne diyor?
"Getti mi şimdi benim oğlan?.."
Acıyor içimiz.
Acıyor.

FRANSA'DAKİ DRAMA NİHAYET MÜDAHALE

Geçen Perşembe günü "Bir kadının tarifsiz acısı ve ölü toprağı" başlığıyla yazmıştım. Fransa'da yaşayan Hülya Beyazıt'ın en küçüğü 1.5 yaşında tam beş çocuğu komşuların "gürültü yapıyorlar" şikâyetiyle ellerinden alınıp Fransız Sosyal Hizmetler Kurumu'na verilmişti. Aylardan beri devam eden bu korkunç olaya ne yazık ki Sayın Bakan Numan Kurtulmuş'a bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın (YTB) duyarsız kaldığını söylemiştim.
Hem YTB Başkanı Kudret Bülbül'ün Basın Danışmanı Mehtap Altınok, hem de Sayın Kurtulmuş'un Basın Müşaviri Ali Öztürk ile konuştum. YTB olaya el attı. Sevindirici bir gelişme. Gelen açıklamayı da aynen yayınlıyorum:
"Fuat bey, Türkiye gazetesinde yer alan köşe yazınızda konu ettiğiniz Fransa'da yaşayan Hülya Beyazıt ile Yurtdışı Daire Başkanlığımız temasa geçmiştir. Daire Başkanımız İsmail Demiryürek, Hülya Hanımı bizzat arayarak dinlemiştir. Hülya Hanım kendisinden manevi destek başta olmak üzere hukuki anlamda destek istemiştir. Çocuklarının iade edilmesi konusunda her türlü yardıma açık olduğunu da dairemize iletmiştir. Biz de kurum olarak Hülya Hanım ve onun gibi sorun yaşayan diğer aileler için daha önceden başlattığımız çalışmalara devam etmekteyiz. Aileler ile görüşülüp Konsolosluklarımız aracılığıyla elimizden gelen desteği vereceğimizi ifade etmek isteriz."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.