Abdullah Bazencir’e neden kızıyoruz ki?

A -
A +
Ahmet Kaya, 12 Şubat 1999 gecesi Magazin Gazetecileri Derneği’nin düzenlediği gecede ödülünü almak için sahneye çıktığında “Kürt'üm ve Kürtçe albüm yapacağım” dediğinde üzerine fırlatılan çatal bıçakların eşliğinde ve yükselen yuh seslerinin arasında başlatıldı 10. Yıl Marşı. Kendini ispat etmek isteyen o çocuk (Gerçi şimdi kazık kadar adam) sahneye fırlamış ve salondakileri ajite ediyordu. Artık adını yazmak istemiyorum. Kötü bir hastalığın pençesinde ve zaten on binlerce kez özür diledi.
Masalarda oturanların hepsi ayağa kalktı. Olacak şey değildi. Biri çıkıp “Kürt'üm ve Kürtçe plak yapacağım” diyecek. Cürete bak!
Masalardan biri. Videonun kadrajında onları görüyoruz. Ayaktalar ve elleriyle tempo tutarak marşı terennüm ediyorlar coşkuyla. Tanıdık simalar; Mustafa Topalaoğlu, rahmetli Adnan Şenses ve bir tanıdık isim daha; Abdullah Bazencir.
Bilmeyenler olabilir.
Abdullah Bazencir, Bingöl’de 22 çocuklu Zaza bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelip İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarında okumayı başarmış ve daha sonra da sesiyle kendisini ispat edeceğini düşündüğü müzik piyasasına atlamıştı. Unkapanı’na kapağı attığında yıl 1980’di. Abdullah Bazencir ismiyle şarkıcılık yapamayacağını ona ilk hangi plak şirketi sahibi söyledi bilmiyoruz. Nasıl Fahrettin Cüreklibatur sinemada Cüneyt Arkın diye tanındıysa, Abdullah Bazencir de Mahsun Kırmızıgül adıyla müzik piyasasına girmişti.
Başarılı da oldu.
Geldiği noktada “Kürt'üm, Kürtçe şarkı söyleyeceğim” dediği için çatal bıçak fırlatılıp üzerine saldırılan Ahmet Kaya’ya yönelik bir linçe katıldı. Zaza olduğunu unutmuş muydu tempo tutarken?
“Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi/Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!” diye ortalığı çınlatırken yan masada duran ırkçı Ercan Saatçi ve Şenay Düdekgillerden bir farkı olması gerektiğini düşünmüş müydü?
Görüntülerine bakıyorum, yine de sıkıntılı. Belki Zaza Abdullah Bazencir olarak doğup büyüdüğü hatırına geliyor.
Ancak ikbal ağır basıyor.
Üç buçuk atıyor ve tempo tutup marş söylüyor.
Kürt Ahmet Kaya’ya siper olan Çerkes Mehmet Aslantuğ ile Türk Savaş Ay kadar cesaret gösteremediği için, korkak tavuklar gibi sindiği için pişman olmuş mudur onu da bilemiyoruz.
Gelelim bugüne. O vakitler “Kürt” sözcüğüne tahammül edemeyen ana akım medya PKK’lı olmuştur. Devlete ve hükümete galiz küfürler etmek, Kürtler için bağımsızlık bile istemek artık çok kolaydır. 12 Şubat 1999 tarihinde Magazin Gazetecileri Derneği gecesindeki gibi ödleklik yapmasına gerek yoktur. Tam tersine Güneydoğu’da; Cizre, Silopi, Sur, Şırnak ve Van’da ortalığı kan gölüne çeviren PKK’ya söz söylemek risklidir. Kürt şarkıcı Ciyager “HDP bizi kandırdı” demiş ve evinin önünde öldüresiye dövülmüştür.
Bu yüzden Abdullah Bazencir yine kolay olanı seçer ve hükümete saydırır. Bir sürü “barış” mesajı attıktan sonra “Yaralı olan çocukları ve yaşlı insanları ölüme terk etmek hangi dinde yazar. Bu kadar zalim, bu kadar merhametsiz nasıl oldunuz ey başbakan?” diye yazar.
Abdullah kendine yakışanı yapmıştır böylece. Hem eski Kürt düşmanı 28 Şubat medyasının takdirini kazanmıştır, hem de PKK’nın.
Son iki gündür “Yaralı çocuk” dediklerinin Sırp ve Alman keskin nişancılarla birlikte PKK’lı bombacılar olduğunu öğrenmesi de onun için önemli olmayacaktır.
Tüm bu korkuları nedeniyle ve filmlerini sponsor ettiği söylenen cemaatçilerin tavsiyesiyle vazifesini yerine getirmiş, aklını kiraya vermiştir her zamanki gibi.
Nurhan Fidan dostumuzun yazdığı üzere, geç bir aydınlanma örneğidir Mahsun Kırmızıgül. Film sektöründe 5 kez batsa da kibirli sinema entelektüellerine kendini kanıtlamaya and içmiş, yeni nesil sosyal içerikli filmlerin aranılan yönetmeni olmayı kafasına koymuştur. Vicdanını satılığa çıkararak gelebildiği bu noktadan tepetaklak yuvarlanmayı göze alamamaktadır. Bu yüzden doğduğu toprakların eli kanlı ve silahlı barbarlarına barışın ne denli kıymetli olduğunu söylemek aklının ucundan bile geçmez.
Mahsun Kırmızıgül, Zaza Abdullah Bazencir’in alt egosudur. 12 Şubat 1999’da “Kürt düşmanı” olarak tezahür eder, 29 Ocak 2016’da “PKK dostu” olarak.
Hepsi bu, ona kızmayalım.
Sanatçı ya da siyasetçi; tarihi korkaklar yazmıyor.
 
 
Düsseldorf  Başkonsolosu Şule Gürel’in cevabı
 
Geçen hafta  “Dışişleri, YTB ve Başkonsolos’un hiddeti” başlıklı yazıda Düsseldorf  Başkonsolosu Şule Gürel’in makamında kendisini ziyarete gelen ve Almanya’da yüz akı sivil toplum kuruluşlarımızdan Umut Yıldızı Derneği yöneticilerini azarladığını yazmıştım.
https://turkiyegazetesi.com/yazarlar/fuat-ugur/589818.aspx
Yazının sonuna da bu sayfanın kendisinin cevaplarına açık olduğunu not olarak düşmüştüm.
Nitekim Düsseldorf  Başkonsolosu  Şule Gürel’den bir açıklama geldi. Mektubunu aynen yayınlıyorum.
Sadece kısa bir uyarıda bulunmalıyım kendisine. Mektubunun sonunda “Bu bilgileri size, tek taraflı beyanlara dayanarak Başkonsolosluğumuzu hedef alan yazınızı kaleme almadan önce iletebilmeyi dilerdim” demiş.
Şule hanım bu bilgilerin Umut Yıldızı Derneği tarafından yapılan bir basın bildirisinden alındığını ve bildirinin de zaten kamuoyuna mal olduğunu atlamış. Dahası açıklama kendisine bir mektup olarak da gönderilmiş. Üstelik bu yazının yayınlanmasından tam bir ay önce. Eğer dernek yöneticilerine  bir cevap verseydi şayet, o da bu köşede yerini alabilirdi. Her şeye rağmen yazımın bitiminde  “Bu sayfa kendisinin yanıtlarına açıktır” diye not düştüm.
Neyse, sonuçta mektup aşağıda:
 
Sayın Fuat Uğur,
23 Ocak 2015 tarihinde Türkiye gazetesinde yer alan yazınızı üzüntüyle okudum.  Umut Yıldızı Derneği yetkilileriyle görüşmemin size yanlış aksettirilmiş olduğu düşüncesiyle bu mektubu yazmak ihtiyacı hissettim.
Yaptığımız görüşmede Kamil Altay Bey'e, bugüne kadar değerli çalışmalar yapan Umut Yıldızı Derneği’nin kamu kurumlarımızla çatışmacı söylem içine girmesinin derneği gereksiz yere yıpratacağını ifade ettim, kamuoyuna beyanlarında itinalı olmasını, bu alanda çalışan diğer dernekleri rakip değil, ortak olarak görerek işbirliği içinde olmasını telkin ettim. Aile Ataşeliğimizin de bu konuda faaliyet gösterdiğini, gönüllü ailelerle toplantılar düzenleyeceğini, Umut Yıldızı ile işbirliğini sürdürmeye açık olduğumuzu belirttim.  
Kamil Bey'in, koruma altına alınan çocuklarımız konusunda Bakanlığımızın ve diğer kurumlarımızın harcadığı çabaları görmezden gelen, devletimizi bu konuda hiçbir şey yapmamakla itham eden söylemini öncelikle bu çabalara bir haksızlık olarak addettiğimi de belirtmek isterim. Kendisine de izah ettiğim gibi, bu konu iki ülke arasındaki konsolosluk istişarelerinde ele alınmış, Berlin Büyükelçiliğimiz Federal Aile Bakanlığı ile defalarca yazışmıştır. Ben de şimdiye kadar ziyaret ettiğim 10'dan fazla Belediye Başkanına bu hususu hatırlattım, yazışma örneklerini tevdi ettim.
Esasen Kamil Bey benimle görüşmesinde, "Gençlik Daireleri ile işbirliği yapılmasını yanlış bulduğunu" açıkça ifade etmiştir. Ben ise, yapılan yanlışlıklara tabiatıyla karşı çıkmaya devam edeceğimizi, ancak Gençlik Dairelerinin toptancı bir yaklaşımla kötülenmesi ve ailelerde korku yaratılması yerine, yapıcı bir diyalog kurularak yanlış uygulamaların düzeltilmesine çalışılmasının daha doğru olacağını belirttim.
Olumlu bir atmosfer ve zeminde Başkonsolosluk olarak Umut Yıldızı ile işbirliğini sürdürmeye açık olduğumuzu tekrarlamak isterim. Çocukların korunması da dahil sosyal alanda önemli çalışmalar yapmaya başlayan Aile Ataşeliğimiz, bu konuda çalışan diğer derneklerle olduğu gibi Umut Yıldızı Derneği ile de ortak etkinlikler düzenlemeye her zaman hazırdır.
Bu bilgileri size, tek taraflı beyanlara dayanarak Başkonsolosluğumuzu hedef alan yazınızı kaleme almadan önce iletebilmeyi dilerdim.
En iyi dileklerimle…
Mektup böyle. Şüphesiz Umut Yıldızı Derneği’nin de cevaplarına açıktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.