Türk aydını tanımlı duygusuz odunlar

A -
A +
22 Temmuz 2007 seçimlerini hatırlayacaksınız.  PKK’nın siyasi arenadaki partisi o zamanki adıyla DTP idi. Bağımsız adaylarla seçime giriyordu. Onun dışında liberal, demokrat ve sol grupların da epey heyecanlandıran adayları vardı. Onlardan biri de İstanbul 2. Bölgeden Prof. Dr. Baskın Oran’dı. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nda AK Parti hükümeti tarafından görevlendirilerek Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile birlikte Azınlık Raporu hazırlamışlardı. Bu yüzden hem kendileri hem de hükümet ağır eleştirilere ve hakaretlere uğramıştı. O vakitler sempati toplamıştı Baskın Oran. Bu yüzden sol liberallerin medyadaki geniş desteğiyle büyük bir kampanya başlatılmıştı. İlk hayal kırıklığımı kampanyayı yürüten bir hukukçu arkadaşımın anlattıklarını dinlediğimde yaşadım. “Hiçbir şey yaptıramıyoruz adama. Ne yapacağız bilmiyorum. Sokağa çıkmıyor, insanların elini sıkmaktan, esnafla ya da vatandaşla konuşmaktan hoşlanmıyor. İnsanlardan nefret ediyor sanki.” Bu durumu tipik bir politikacı gibi davranmayı reddettiği düşüncesiyle tolere ettim. Ve yalan yok, oyumu ona verdim. Sonuçlar açıklandı: Baskın Oran 31 bin 133 oy aldı. Seçilemedi. Daha sonra bu hezimetin sebepleri ortaya çıktı. 1-Arkadaşımın anlattığı üzere Baskın Oran’ın duygusuz soğukluğu vatandaşa yansımıştı. Seçimlerine güvendiğim bir solcu dostuma sitemde bulunduğumda bana “Nadan herif o ya, oyumu verip ziyan etmem onun için” demişti. 2-Neticede sol, sosyalist ve sol liberallerin gücü bu kadardı. 2-Baskın Oran kendisine “Sizi destekleriz ama seçilirseniz bize katılacaksınız, grup kurmak istiyoruz” teklifiyle gelen DTP heyetini “Bana Kürt milliyetçiliğiyle gelmeyin kardeşim” diye kapıdan kovmuş, onlar da karşısına bağımsız aday çıkarmışlardı. 3-Oran’a sosyalistler de oy vermemişti. TKP yanlısı Ürün dergisinde bu karar “Kemalizm ve liberalizm kırması bir çizgiyle AB ve TÜSİAD destekçiliği yapan Baskın Oran’ı desteklemedik” diye açıklandı.   Kemalizm-liberalizm kırması çizgi   Durup dururken açmadım Baskın Oran bahsini. Son birkaç yıldır verilen her toplu dilekçede onun imzası görülmekte. Geçtiğimiz aylarda “AKAPE kapatılmalıdır” açıklamasıyla da demokratlık kariyerine tüy dikti. Şimdi Kürt milliyetçisi olarak kapısından kovduğu PKK’lıların kucağında tay tay duruyor. PKK’nın katlettiği sivillerle ve askerlerle ilgili en ufak bir insanlık kırıntısı yok kelimelerinde. Onu bu noktaya getiren aslında TKP’li Ürün dergisinin tanımındaki gibi “Kemalizm ve liberalizm kırması bir çizgiyle AB ve TÜSİAD destekçisi” olmasıydı. Konumuz zaten nüfusu 200 ila 1128 arasında değişen o ve benzerlerinin “aydın” hâli.   Türkiye’yi otel olarak kullanan aydınlar   Yazar İbrahim Paşalı Cins dergisine verdiği mülakatta “Nedir bu aydın, ne iş yapar?” sorusuna gülerek “Ampuldür, karanlıkları aydınlatır” diye cevap veriyor ve devam ediyor: “Adı üstünde aydınlanmanın bayiidir. Tekel bayiine de benzetilebilir. Bilgi onun tekelindedir. Paris Türkçesiyle söylersek tacheron’dur. Yani aydınlanmanın tacheron’udur. Her vesile ile toplu dilekçeler vererek tacheron’luktan kurtulmayı ve kadroya alınmayı bekleyen dertli mi dertli bir topluluktur. Meseleleri aslında psikolojiktir. Çünkü kahir ekseriyeti Türkiye’yi otel olarak kullanıyor, evi olarak göremiyor. Batı’da yaşamanın hayalleriyle burada günlerini geçiriyorlar.”   İstanbul’da Londra aramak   Yine aynı dergiden Furkan Çalışkan ise Paşalı’nın sözlerini âdeta tamamlıyor: “İçlerinde bataklıkların kaybolduğu akademisyenler, yazarlar, sinemacılar imzaladıkları bildirilerle, yazdıkları yazılarla, ekranlardaki konuşmalarıyla bize, siz hâlâ burada mısınız? Bakın biz şemsiyenin altına girdik. Bu şemsiyenin altında biz İstanbul’da Londra arıyoruz. Ankara’da Paris. Bunu yaparken sizi etrafımızda görmek istemiyoruz. Steril yabancılığımıza halel getirmeyin. Bunun yolu sol grupların silahlı eylemlerini desteklemekten geçiyorsa biz varız, onlara karşı da boş değiliz.”   Türk aydını Türk değil   Baskın Oran’ın insan nefretinden başlayarak geldiğimiz noktayı en iyi tanımlayanlardan biri de Rus liberal ve sosyalistlere sayıp döken Dostoyevski. Ecinniler adlı eserinde şöyle diyor: “Ne Rusya’yı, ne de halkı sevdiler. Şuna kesinlikle inanın ki halkı anlamayan, onunla bağlarını koparan insan bunu yaptığı ölçüde yurduna inancını yitirir, ya dinsiz olur ya da duygusuz bir odun.” Bizim Attila İlhan da “Türk aydını Türk değildir” sözüyle bu durumu özetlememiş miydi? Not: Cins dergisini bu hafta şiddetle tavsiye ederim. “Yeni İsimler, Eski Putlar!” başlıklı kapağıyla aydınlar cephesine dair müthiş dosyalar ve yazılara yer vermişler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.