Bu muhabbetin sebebi Erdoğan'dan nefret mi?

A -
A +

Okurlarımdan Sadullah Demircioğlu göndermiş. 

Bediüzzaman Said Nursi’nin risalelerinde bahsettiği çok ilginç bir bölümü aktarmış.
Geçen haftadan beri AK Parti’de olan bitene verilen tepkilerin sebeplerini daha da netleştiriyor sanki. Yorum sizin.
Hatırıma gelen mühim bir hakikat.  Bediüzzaman risalelerinde Şia’nın Hz. Ali muhabbetinin hakikatini izah ederken mealen diyor ki:
"İran milleti Hz. Ömer’e açıktan düşmanlık yürütemedi. Zira yapsalardı Ehl-i İman’ın nefretini celbedeceklerdi. Hz. Ömer düşmanlığı yerine Hz. Ali’ye taraftarlıkta ifrata kaçarak esas gayelerine vasıl oldular. Böylelikle 'Biz aslında Hz. Ali muhabbetiyle Hz. Ömer’e düşmanlığımızı anlatmak istiyoruz' diyerek bizlerin vicdanlarını teskin etmeye çalıştılar."
Bu konuda dileyen Lem’alar adlı eserdeki dördüncü lem’aya (Sayfa 20) müracaat edebilir:
"... Hazret-i Ömer’in (ra) eliyle İran milleti cerîha aldığı için, intikamlarını 'hubb-u Ali' sûretinde gösterdikleri gibi, Amr’u-bni’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye (ra) karşı hurûcu ve Ömer ibn-i Sa'd’ın Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı fecî muhârebesi, 'Ömer' ismine karşı şiddetli bir gayzı ve adâveti Şîalara vermiş.”
http://www.akeyder.org/index.php?r=book/view&id=3&Bookpages_page=20&language=tr
Sadullah Demircioğlu bu örnekten yola çıkarak günümüze göndermede bulunuyor:
“Bugün aşırı biçimde Davutoğlu muhabbeti gösteren kişilerin esas sebebi de aslında Tayyip Erdoğan nefretidir.”
Yukarıdaki sözü kesin bir çıkarım olarak görebilir, genelleme yapılamayacağını söyleyebilirsiniz ama bir hakikati yansıttığını da inkâr edemezsiniz.
Özellikle küresel ölçekte bakıldığında bu aşk daha da ete kemiğe bürünüyor.
Örneğin, dünyaca ünlü, siyasetin ve uluslararası ilişkilerin gündemini belirleyen Foreign Affair dergisinin konuyla ilgili makalesinde “ABD Türkiye’deki adamını kaybetti” denilmesi.
Küresel Merkez’in Türkiye’deki muhiplerinin hâlini Sözcü gazetesinin yaktığı ağıttan da siz anlayın artık.
İyi de onların muhabbetinden Davutoğlu’na ne?” diye sorabilirsiniz.
Elhak doğru. Nazım Hikmet’in çok bilinen “Tahir ile Zühre Meselesi” adlı şiirindeki gibi “Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?”
Söylemek istediğim, objektif durum bu.
Sübjektivite beni ilgilendirmiyor.
 
 
YİNE AYNI HİKÂYE:
AK Parti’ye sonradan dâhil olanlar!
 
Pelikan bildirisiniDavutoğlu’nun ayrılışının nedeni olarak görmek, bu istifanın faturasını bildiride “Davutoğlu’nu eleştiren yazarlar” diye geçen kalemlere çıkarmak da neyin nesi? Üstelik buradan hareketle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, AK Parti hareketine “dışarıdan ve sonradan dâhil olan” bu yazarlara karşı “uyarılması” da başlı başına hakaret.
Kime mi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a; Onun liderliğine, vizyonuna, AK Parti teşkilatına olan hâkimiyetine, donanımına, meseleleri gözlemleme ve durum tesbiti yapabilme yeteneğine, yüzyılın en önemli lideri olabilme kapasitesine…
Ahmet Davutoğlu’a; Onun ferasetine, bilgisine, donanımına, tecrübesine…
AK Parti teşkilatına; teşkilat mensuplarının sağduyusuna, birikimlerine, partideki istişare kültürünün gücüne…
Şaşırmayın, bunu yapanlar var.
Böyle diyorum ama ben hâlâ şaşkınım.
Birileri “partili gazeteci-yazar” olmayı tercih edebilir ve bunun sonuçlarına aday yapılmayarak katlanır. Sabrederse belki taltif edilir. Ayrı mesele.
Ancak çeşitli siyasal akımlara ve partilere, proje bazlı ya da ortak hedefler doğrultusunda destek vermek bambaşka bir olgu.
Şayet böyle bakmaya devam ederlerse Millî Görüş geleneğininyüzde 15-18 arasında tavan yapmış potansiyelini yüzde 50’ye çıkaran aklı ve bu akla “dışarıdan ve sonradan gelerek destek veren” yüzde 32’yi de ellerinin tersiyle itmeleri gerekecek.
Allah’tan Erdoğan ve AK Parti teşkilatı bu sığ duruşun esiri değil.
Yoksa bunlara kalsa yandı gülüm keten helva.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.