Kılıçdaroğlu’na saldırı ve mala zarar vermek

A -
A +

Vezneciler saldırısında hayatlarını kaybeden polislerden Kadir Cihan Karagözlü ve Gökhan Topçu için düzenlenen cenaze törenlerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mermi kovanı atan Tunç Ezer, polis tarafından “mala zarar verme” suçlamasıyla gözaltına alındı ve sorgulandı.

Okur okumaz ilk aklıma gelen “CHP Genel Başkanı’na yönelik bir saldırı nasıl mala zarar vermek kapsamında değerlendirilir?” sorusu oldu. Hani, hukuk terminolojisi bazen bu türden tuhaflıkları barındırabiliyor ama bu kadarı da hakikaten acayipti.
Sosyal medyada kabak tadı veren kötü bir “kemal-mal” esprisi de olamazdı. Bir yanlışlık vardı mutlaka.
Nitekim haberin alt satırlarından öğrendik ki polis, saldırgan Tunç Ezer’i CHP çelengine zarar verdiği için gözaltına almış.
Saldırgan için kötü olmuş bu. Çünkü bizim ceza yasamızda mala verilen zararın cezası, insana verilen zarardan daha fazladır çoğu kez. Adamla trafikte kavga edip kolunu kırarsın ve kolayca yırtarsın ama kazara arabasının kapısını kırarsan başın beladan kurtulmaz.
Normal, ne de olsa adalet mülkün temeli.
Ancak, meselenin asıl kritik yanı bu değil elbette.
 
CENAZE TÖRENLERİNDE ACILAR PAYLAŞILIR, ŞİDDET DEĞİL
 
En baştan şunu söylemeliyim ki şehit cenazelerindeki bu türden yuhalamalar, protesto etmeler ve şiddet gösterileri taraflardan birinin hoşuna gidebilir ama hiç doğru değil.
Cenaze törenlerinde acılar paylaşılır, kim olursa olsun herkes aynı kedere ortak olur ve ölenin yakınını yalnız bırakmayarak bir insanlık görevini yerine getirirler.
Geçmişte şehit cenazeleri Kemalist ve CHP’li askerî vesayetçiler tarafından AK Parti iktidarına karşı istismar edilirken sık sık bu yola başvurulurdu. Hatırlayanlar bilir, AK Partili siyasetçiler şehit cenazelerine katılamaz hale gelmişti. O vakit CHP’liler bu durumdan pek hoşnuttu. Kocatepe Camiinde dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in kaçırılışını televizyon ekranlarından tekrar tekrar yayınlayıp izlerken “Ha ha ne biçim kaçıyor ama” diye kahkahalar attıklarını unutmadık.
Şimdi aynı şeyin onlara yapılmasından gizli bir zevk almak bu kötü kalpliliğe ortak olmaktan başka bir şey değil.
Özellikle şehit cenazelerindeki vakarlı sessizlik ve edilen dualardır insana hüzün veren, acıyı hissettiren. 
Bu türden taşkınlıklara ya da birtakım paralelci akrabaların “Aliim, Aliim” diye bağırıp, hükümet aleyhtarı konuşmalar yapmasına ne güvenlik güçleri, ne de cenazeye katılanlar izin vermemeli. Cenaze törenleri şov yeri değil. Cenaze törenine gelen herkes ölenin yakınının himayesi altındadır ve ilk başta ona karşı saygısızlık yapılmış sayılmalıdır.
Eğer bu konuda güvenlik önlemi alınmazsa, yarın öbür gün Allah korusun vahim hadiseler de meydana gelebilir. Zaten PKK’nın istediği tam da bu. Millî beraberliği bozan hareketleri gördükçe ellerini ovuşturuyorlar.
 
MERMİ KOVANINDAN KAHRAMAN ÇIKARMAK
 
Aslında CHP’liler bu saldırıdan hoşnut. Çünkü itibarı iyice dip yapan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu için adeta can simidi oldu.  “CHP olarak cezaevlerindeki PKK’lıları da DHKP-C’lileri de ayırmadan ziyaret ettik” diyerek CHP ile bu terör örgütleri arasındaki “kardeşlik hukuku” nun kanıtlarını sunan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerini unutturmak için bulunmaz bir fırsat sundu.
Hürriyet gazetesi de zaten bu fırsatı gole çevirerek habire manşetten yangın yapmakta. Kıytırık bir mermi kovanından Kemal Kılıçdaroğlu adına kahramanlık öyküsü çıkarmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu da bu öyküyü daha güçlü kılmak için kendine “kurşun” atıldığını söyleyip zavallıca bir algı operasyonu yürütmekte.
Oysa atılan bir mermi kovanı, kurşun değil. Kurşun sözcüğü, tabancadan çıkan mermi için kullanılır. Tetiğe bastığın anda kurşun atılmış olur. Keza “mermi atmak” da aynı anlamda kullanılır. Bu türden çaresizce yapılan algı oluşturma kampanyaları, CHP Genel Başkanı için kurtarıcı olmuyor, daha da batmasına yol açıyor.
Haberleri olsun.
 
 
Martin Schulz’un kibirli bulduğu Türk politikacı
 
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Almanya’da yetişmiş ve Millî Görüş kökenli bir siyasetçi. Belagatı, güçlü ifadesi ve entelektüel derinliğiyle beni yıllardır etkileyen bir isim.
Eğer izlemediyseniz you tube ya da Yeneroğlu’nun kendi web sitesinden mutlaka izleyin. ARD televizyonunda sık sık tartışma programlarına çıkan Mustafa Yeneroğlu, her defasında Türkiye karşıtı en az dört ya da beş kişiye karşı müthiş performanslar sergiliyor.
Yeneroğlu iki hafta önce benim programımda anlattı. “Biz Davutoğlu’nu muhatap olarak alıyoruz, Erdoğan’ı değil” diyerek pek çok kişinin gönlünü fetheden SPD’li ve Avrupa Parlamento Başkanı Martin Schulz ile çıktığı bir programda geçen konuşmayı. Schulz, tartışmanın bir yerinde Yeneroğlu’na “Siz çok kibirlisiniz” demiş.
Ne tuhaf değil mi?
Yüzyıllardır oryantalist bakış açılarıyla İslami coğrafyayı aşağılayan, yok sayan, kendilerini üstün ırk olarak gören bir neslin çocukları bu kez “oradan” gelen birine “kibirlisiniz” diyor.
Çok doğal. Karnından konuşan ve bir gerçeği dillendirmek için bin dereden bin su getiren eski tip politikacılara alışkın olanlar, sözünü esirgemeyen ve her cümlesiyle Batı’nın riyakârlığını sergileyerek onlara kendi gerçekleriyle yüzleşmeleri için argümanlar sunan insanları “kibirli” buluyor.
Bize böyle “kibirli” siyasetçiler lâzım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.