Türkiye Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık talebini resmen tanırsa ne olur?

A -
A +
Biliyorum çok netameli bir konu. Daha başlığı okur okumaz yüzünü buruşturacakların sayısının hayli çok olduğunun da farkındayım. Bıçak sırtı bir mesele ama Irak Kürdistanı lideri Mesut Barzani’ye özel görüşmelerde zaten “Biz de isteriz ama şimdi zamanı değil” denmiyor mu? Resmi açıklamalarda “Irak’ın toprak bütünlüğü” gibi klişe diplomatik terimler kullanılsa bile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir soru üzerine “Bu mesele Irak’ın içişleridir” demesi Kürdistan’da çok olumlu yankılanmış ve Barzani’nin elini güçlendirmişti.
Barzani’nin elini güçlendirmişti diyorum çünkü Irak Kürdistanı açısından Türkiye’nin bağımsızlığını tanıması, çok önemli bir eşiğin aşılmasında niteliksel bir sıçramaya sebep olacak. Barzani sürekli olarak Kuzey Irak’ta “Sen Türkiye ile ilişkileri en üst seviyede tutuyorsun ama Türkiye sana istediğin desteği vermiyor” diye sıkıştırılmakta. Dolayısıyla bu durum daha ne kadar sürdürülebilir, tartışılması ve bir an evvel karar verilmesi gerekir. Çünkü özellikle içinde bulunduğumuz momentum ve süreçte; YPG, FETÖ ve küresel lobiler YPG ile PYD’yi kurtarmak için “Türkiye Kürtlerin düşmanı” algısını beslerken çalışırlarken böyle bir kontratak tüm ezberleri altüst edecek ve bizi öne geçirecektir.
Çok basit. Açıklama “Türkiye Kuzey Irak Kürdistanı’nın kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyar” şeklinde olabilir.
Şimdi bu düşüncenin içerideki muhalifleri şu argümanları ileriye sürebilirler:
-“O vakit sana birileri madem Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığını tanıyorsun da neden Suriye Kürdistanı’na karşı çıkıyorsun diye sormaz mı?”
-“Suriye’nin toprak bütünlüğü diyorsun da neden Irak’ın toprak bütünlüğünden vazgeçtin?”
-“Kendi topraklarında yaşayan Kürtlerin özerklik talebine karşı çıkıyorken Irak Kürdistanı’na bağımsızlık desteği veriyorsun, bu yaman bir çelişki değil mi?”
Yukarıdaki soruların hepsinin cevabı var.
Önce Türkiye’dekinden başlayalım.
1-Türkiye’deki Kürt demografisi ve nüfusunun ülkemiz coğrafyasındaki dağılımı, Kürt oylarının hangi siyasal partiler arasında bölüşüldüğü ve PKK terörü ülkemiz özelinde meseleyi çok farklı ele almamızı gerektiriyor. Örneğin PKK’nın siyasal uzantısı HDP Kürt oylarının sadece yüzde 30’unu alabiliyor. Kürt nüfusun neredeyse yarısı batıdaki illerimizde yoğunlaşıyor. Türkiye’nin en büyük Kürt partisi aldığı oy itibariyle Ak Parti.
2-Suriye’deki durum ise tamamen farklı. Türkiye’nin uzantısı olan PYD-YPG ikilisi bölgede azınlıkta oldukları hâlde etnik temizlik yaparak Suriye’nin kuzeyini işgal etmişler, oradaki Iraklı Kürtleri bile kovmuşlardır. Kaldı ki 300 binden fazla Türkmen ve Arap da aynı akıbete uğramıştır. PYD-YPG ikilisi topraklarına göz koydukları Türkiye’ye terör ihraç etmektedirler. Dolayısıyla senin topraklarına göz dikenin bağımsızlık isteğine saygı duymazsın. Senin topraklarında terör eylemi yapan pankürdist bir yapı olan PKK-PYD ile masaya oturmazsın.
3-Irak’ta ise Kürdistan, demografik yapısı, tarihî ve siyasi geçmişi ile şartların dayattığı bir realite. Kürdistan fiilen dağılmış Irak’ta fiilen bağımsızlaşmış bir bölge-ülke.
Artık bilineni, şartların gerçekleştiği “de facto” durumu tanımak Türkiye’ye kaybettirmez, kazandırır. Dahası “Türkiye Kürt düşmanı bir siyaset izliyor” algısını tam 12’den vurarak yok eder.
Dahası da var. Biliyorsunuz Irak Kürdistanı’nda iç siyaset hayli kritik bir seviyede. 2013’deki son seçimlerde Mesut Barzani’nin liderliğindeki KDP 38, koalisyon ortağı Talabani’nin partisi KYB 18, KYB’den kopan sol görünümlü ve başında Noşirvan Mustafa’nın olduğu Goran(Değişim) ise 24 milletvekili kazandı.  Bunun dışında İslami parti Yekgırtu 10, İslam Toplumu Partisi Komela 6, diğer küçük partiler 3 sandalye kazandı. Azınlıklar ise kota gereği 11 milletvekili ile temsil ediliyorlar.
Kısacası Barzani’nin durumu zor. İran ve küresel güçler tarafından beslenen Goran giderek tehlikeli olmaya başladı. Lideri Noşirvan Mustafa 2007’ye kadar Celal Talabani’yle birlikte, en ön saflarda siyasetin içinde yer almış. Dağlarda peşmergeliği de, hapishane hayatı da var ve 68 yaşında. İngilizcesi çok iyi. Harvard mezunu iktisatçı bir oğlu ile Londra İmperial College’den mezun bir doktor kızı, Londra’da Westminister Üniversitesinde iktisat okumuş bir oğlu daha var.
Küresel güçler Goran üzerinden Türkiye ile ilişkileri sıcak tutan Barzani sıkıştırmak istemekte. Zaten Goran’ın PKK ve İran’a yakınlığı da bilinmekte.
Kısaca Türkiye diplomatik uyuşukluğu elinin tersiyle bir kenara itip proaktif bir tutum takınabilirse, hem Barzani’nin eli güçlenmiş olur hem de ülkemizin.
 
O kadın darbeci katilin eşi suç ortağı…
Darbeci general Semih Terzi, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın Suriye’deki operasyonlarını yönetiyordu. Yani Ankara dışındaydı. 14 Temmuz günü Semih Terzi’nin karısı Nazife Terzi, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın eşini arayarak bir ricada bulunuyor:
“Kayınpederim çok hasta ve Ankara’da, Semih Bey de buraya gelmek istiyor ama gelemiyor. Zekâi Paşa izin verirse babasını görmeye gelmek niyetinde.”
Zekâi Paşa’nın eşi son derece üzülüyor ve hemen arayıp durumu iletiyor. Tabii istenen oluyor. Zekâi Paşa, Semih Terzi’ye “Babasını son kez görmesi” için Ankara’ya gelmek üzere iki gün müsaade ediyor.
Hain plan böylece işlemeye başlıyor. Tuğgeneral rütbeli darbeci Semih Terzi gerçekten de ertesi gün, yani 15 Temmuz’da Ankara’ya geliyor. Hem de yanına bir tabur askeri alarak Silopi’den hareket ediyor. Ancak bir grup asker durumdan kuşkulanarak Zekâi Paşayı haberdar ediyor. Sonrasını biliyorsunuz zaten.
Bu alçak ve şerefsiz adamın adli kontrol şartıyla serbest bırakılan karısı Nazife Terzi’yi dört gün önce noterde evlerini ablasının üzerine devretmek isterken gördük. Yanındaki Bodyguard’ı ile noteri tehdit ederken dayanamayan noter kâtibi Kerem Sağlıklı bıçak çekerek her ikisini de kovalıyor.
Semih Terzi’nin karısı Nazife Terzi, Kerem Sağlıklı’nın şikâyeti üzerine gözaltına alınıp tutuklandı. Ancak Kerem Sağlıklı da noter tarafından “şiddet eğilimi” nedeniyle işten çıkarıldı.
Kerem Sağlıklı sıcacık yüreğiyle “Ömer Halisdemir’in hakkını onlara yedirtemezdim” diyor.
Dayanamayıp ona bir mesaj yazdım. Aynen şöyle dedim:
“Sevgili kardeşim. Senin gibi vatanseverler sayesinde bu ülke ayakta duruyor. Çok üzüldüm işten çıkarılmana ama noter kâtibinin bıçak çekiyor olması karşısında yapılacak çok az şey kalıyor. Hukuk devletinde bu durum hoş görülemiyor. O anki heyecan ve tepki, kadının provokatif sözleri, öğrendiğime göre yanında silahlı olduğunu tahmin ettiğin bir adamın bulunması yüzünden bıçak çektin. Ama yine de üzülme, senin yanındayız. Sevgilerimle.”
 
O da cevap vermiş bana:
 
“Fuat Abi, çok teşekkür ederim. Darbeden sonra bir ay, her gün Ömer Halisdemir için ağladım. Ve inan çocuklarımı bile öpmedim. O kadın ve yanındaki kişinin bu millete ait olanı kaçıracağını anladığımda benim hayatımın ya da geleceğimin hiç önemi yoktu gözümde inan. İki çocuk babasıyım. 9 senedir borcunu ödediğim bir evim var ve ama bir de Allah var, Allah’ın hakkı var. Yedirtemezdim. Yoksa çocuklarımı yetiştirirken ‘Vatanı sevin, sahip çıkın’ diyemezdim. Allah’ın dediği olur. Çok teşekkür ederim tüm dilekleriniz için. Vatanım var olsun, benim başka duam yok”
 
Kerem, bu ülkenin yiğit bir evladı.
 
Ona sahip çıkacak bu ülkenin başka yiğit evlatları da vardır mutlaka.
 
 
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.