Konya şoku ve Selçuklu mutfağı

A -
A +
 
Bir itiraf ile başlayayım.
Hayatımda hiç Konya’ya gitmedim. Geçen salı gününe dek. Bu yüzden kadim dostum Mutfak Dostları Derneği Başkanı Zeynep Kakınç’ın iki hafta kadar önce “Ateşbâz-ı Velî Mutfak Kültürü Ödülleri”nin verileceği ve Selçuklu Mutfağı yarışmasının da yapılacağı bir haftalık etkinlikle ilgili davetini alır almaz tereddütsüz tüm işlerimi ayarlayıp Konya’da soluğu aldım.
Etkinliğe Meram Belediyesi sponsorluk yapıyor. Belediye Başkanı Fatma Toru ile çok uzun sohbet ettik. Başkan Yardımcısı Hıfzı Soydemir ile de keza.
Bu konuda yazacak çok şey var.
Ama önce bir not.
Konya’ya ilk kez giden biri olarak, sanki bir yabancı turist gibi gözlemde bulundum ve bir şok yaşadım.
Çünkü;
Bir bozkırın ve binlerce kilometrekare çorak arazinin ortasında bulunup da bu kadar yeşillendirilmiş başka bir kent görmedim.
Kentsel yatırımın bu denli kaliteli, gözalıcı ve hayranlık uyandırıcı yapıldığı, onarılmadık tarihî eserin kalmadığı, bulvarların böylesine geniş ve ağaçlandırılmış olduğu, kilometrelerce uzayan parkların, onlarca meydanın yer aldığı, ulaşımın evrensel standartlara ulaştığı başka bir kent de görmedim.
Söylediklerim Türkiye için geçerli tabii.
Ancak tüm bu yapılanları değerli kılan bir şey daha var.
Konya az yağış alan bir ilimiz. Dikilen her ağacın en az 4-5 yıl süreyle düzenli bakımı ve sulamasının yapılması gerekiyor. Ortaya çıkan yeşilliğin ciddi bir emeğin ürünü olduğunun altını çizmek için bu hatırlatma.
Anlattılar, artık Türkiye markası hâline gelen Torku bir hedef koymuş geçtiğimiz yıllarda. “Konya’ya 25 milyon ağaç dikeceğiz” diye. Bu hedefin 18,3 milyonu 2015 yılı sonu itibariyle gerçekleştirilmiş. Ama Torku şimdi bir başka büyük iddia ile dikilecek ağaç sayısını 75 milyona çıkarmış. Şehrin ve bölgenin iklim yapısının da değişmesi bekleniyor bu ağaçlandırma sonucunda.
Bu şehrin sanayicisi de başka türlü.
Erken Hıristiyanlık merkezlerinden tarihî Sille kasabasına Turizm Bakanlığı tarafından yapılması gereken yatırımları yapıp, inanılmaz işler başaran Selçuk Belediyesi’nin ortaya koyduğu müthiş başarı karşısında ise ayrıca şaşkına döndüm. Aya Elena kilisesinden, Osmanlı eserlerine, evlerin restorasyonundan Arnavut kaldırımı yollara, kasabanın içinden geçen derenin ıslah edilip inanılmaz güzellikte bir su kanalı oluşturulmasına dek anlatmakla bitirilemez bir çabanın sonucunda ortaya Şirince ile rekabet edecek bir eser çıkmış.
Evet, sonunda görmemişin bir Konyası olmuş anlata anlata bitirememiş gibi oldu bu uzunca giriş ama beni böylesine etkileyen ve bu ülkede yaşadığım için gururlandıran bir şehri anlatmadan asıl meseleye geçemezdim. Zaten o da Konya ile doğrudan bağlantılı.
Adından başlayalım etkinliğin. Ateşbâz-ı Velî, Mevlana hazretlerinin toplantılarında bile sağ yanında yer verdiği ve mutfağını emanet ettiği, Mevlevi kültüründe çok önemli bir yere sahip olan aşçısı. Kurumsal olarak tarihe geçmiş ve anıtı dikilen ilk aşçı olarak niteleniyor.
Ateşbâz, ateşle oynayan kişi anlamına geliyor malum. Bir aşçının bu adı almasının sebebi ise bir menkıbe ile anlatılıyor:
Bir gün mutfakta yemek pişerken odun tükenir, Ateşbâz, Hazreti Mevlânâ’ya gidip durumu anlatır. Hazreti Mevlana; “Git ayaklarını ocağın altına koy” der. Emri yerine getiren Ateşbâz-ı Velî, ayaklarından çıkan ateşle yemeğin tekrar kaynamaya başladığını görür. Ne var ki sol başparmağına bakarken “Yanar mı?” diye şüpheye düşer ve sol başparmağı yanar. Durumu Hazreti Mevlana’ya anlatırlar, Hazreti Mevlana mutfağa gelerek niçin şüpheye düştün anlamında “Hay Ateşbâz hay!” der; o da utanarak sağ başparmağını yanan parmağının üzerine kapatır.
Bu olay, günümüz dervişleri tarafından saygıyla yâd edilir. Dervişler semâya sağ ayak başparmağını sol parmaklarının üzerine basarak başlarlar. Böylece asıl adı Yûsuf bin İzzeddîn olan aşçı, bu olaydan sonra "ateşle oynayan" mânâsına gelen “Ateşbâz” unvânıyla anılır.
Birkaç gün boyunca Konya yemekleri, Selçuklu ve Mevlevi mutfağından örnekler tattık, gezdik, gördük ve konuştuk.
Selçuklu ve Mevlevi mutfağı konusundaki en önemli isimlerden biri olan Nevin Halıcı, Fransız mutfağı üzerinde kitaplar yazan ünlü Amerikalı yemek yazarı Susan Loomis ve Meram Belediye Başkanı Fatma Toru ile röportajlar yaptım.
Kendisini “kasap” olarak tanımlayan ama “Etin ordinaryüsü” olarak bilinen Günaydın et lokantası zincirinin sahibi Cüneyt Asan’ın et şovunu, Selçuklu yemekleri yarışmasını izledim.
Etkileyiciydi. Sohbet ve izlenimleri paylaşacağım birkaç gün içinde.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.