Karbon kopya demeçler ve huzur ülkesi

A -
A +
İç dünyasında neler yaşıyor bilmiyorum ama Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nu meteoroloji memurlarından almaya alıştığımız bir haberi (Üç gün boyunca yağış var ve Türkiye kar altında kalacak) demeç olarak vermiş görünce doğrusu şaşırdım. Belki de kurak geçen kış mevsimini çok fazla dert etti ve günlerdir meteorolojinin verdiği müjdeyi “Ahali bir de benim ağzımdan işitsin” diye düşündü. Twitter’ın yeri bambaşka tabii. Bir sosyal mecra olarak ve sayın bakanlarımızın politik kimliklerini, ruh dünyalarını daha sarih yansıtması bakımından çok kullanışlı. Örneğin, kimi bakanlarımız yurt dışındaki bir lidere ayar vereceği zaman Twitter’ı kullanıyor. Tabii Türkçesini kimse tınmayınca İngilizcesini paylaşanlar da var. Bu ayar verme işi çok sevildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yapıyor diye mi bilmiyorum ama âdeta karbon kopya demeçler işitiyor ve okuyoruz. İç ya da dış siyasette birtakım dengeler vardır. Erdoğan esip gürler ve ağırlığını koyar. Bu gücü G 20 zirvesindeki fotoğraflardan görebilmek mümkün. Nefret edenler bile Erdoğan’la konuşabilme peşindeler. Onun her sözü demir leblebi gibidir ve mideye oturur. Yabancı medyada kimi zaman çarpıtılarak da olsa mutlaka yer bulur. Çünkü, Erdoğan Batı’nın bam teli. Ve Cumhurbaşkanı da onları nasıl hizalayabileceğini biliyor. Ancak Erdoğan’ın her söylediğinin ardından koro hâlinde ya da vokal performanslarla Batı’ya “ayar” vermelerin iç politikaya malzeme olmaktan başka mala davara faydası yok, Engin Ardıç’ın çok sık kullandığı bir Anadolu deyimiyle. Misal, Erdoğan “Bana bak daha ileri giderseniz kapıları açarız” dedi ve bitti. Onlar kıvranadursun. Demem o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hatta Başbakan Binali Yıldırım söyler. Kalanlara ise yapmak düşer. Yapmak… Yani icraata geçirmek. Ancak o vakit etkili olabilirsiniz. Her uzatılan mikrofona konuşma takıntısından vazgeçme zamanı geldi de geçiyor bile. Geçmişte bir AB Bakanı vardı. Batı basınında tek bir demeci görülmezdi ya da icraatına rastlanmazdı ama her gün haber televizyonlarında boy gösterir, bol bol “AB’ye ayar” verirdi. Ayar, madalyonun bir yüzü. Öteki yüzünde övgü var. Şimdi Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in Tweet’leri konuşuluyor ve üzerinde bir tartışma yürüyor. Şöyle yazmıştı: “AB çökmüyor, tam tersine büyük bir başarı hikâyesi. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve refah içinde yaşıyor.” Aslında Sayın Bakan gelen tepkiler üzerine tevil yoluna gitse de söylediklerindeki gerçeklik payı inkâr edilemez. Ama sözleri tartışmanın bağlamından kopuk. Yani mesele “Avrupa Birliği ekonomik olarak çok kötü ya da insanlar giderek yoksullaşıyor mu yoksa yoksullaşmıyor mu” tartışması değil. AB’nin ikili ilişkiler ve müzakere sürecinde, çifte standartlı, ahlaki olarak dipte, her türlü ikiyüzlülüğü barındıran ve ülkemizi tehdit eden çeşitli terör örgütüne destek veren anlayışıyla olan kavga. Buna FETÖ darbesine verdikleri üstü örtülü desteği, mülteci sorununda geri kabul anlaşmasıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemesini ekleyin çıkan sonucu bulursunuz. Toplamında âdeta “düşmanlık” ve “altını oyma” anlayışı var. Dolayısıyla da tartışma başka bir yerden yürüdüğünde sonuç alınamıyor. Tabii böyle “övgü”cü yaklaşımlar bazen bulaşıcı hâle geliyor daha alt kurumsal mevkilerde de devam ediyor. Düsseldorf Aile ve Sosyal Politikalar Ataşesi Raci Mazı Köln Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen “Aile Bilgilendirme Semineri”nde “Alman Gençlik Dairesi’nin göçmen çocukları ailelerinden ayırdığı ve onlara kötü davrandığı algısı kesinlikle yanlış” demiş. Sekiz yıldır Avrupa’da Gündem’i hazırlayıp sunuyorum. Jugendamt’ın vahşeti ve aileleri parçalayıp çocukları asimile ettiğine ilişkin en az 300 örneği yayınladım. Tebrikler! Bu arada huzur ve refah ülkesi olan Almanya’dan bir haber: Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU 6-7 Aralık’taki kurultayında 90’lı yıllarda çok tartışılan “öncü kültür” kavramını gündemine alacak. “Öncü kültür” kavramı Hitler döneminden kalma ve temel olarak “Üstün niteliklere sahip Alman kültürü” kastediliyor. Bu karar CDU’nun programına girer ve bu parti yeniden iktidar olursa göçmen kökenlilerden artık kendi kültürlerini terk ederek “öncü kültür”e biat etmeleri istenecek. Bu arada çocuklar deyince Norveç’teki çocuk istismar kurumu Barnavernet’in yaptıklarına ve daha geçen hafta bu ülkede 50 pedofilinin tutuklanmasına ve ortadaki vahametin sebeplerine hiç girmeyelim. Aman kafamızdaki huzur ülkesi kavramı bozulmasın. Yeter ki kabuk bağlamış vicdanlar teskin edilsin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.