4 Kadın Zamanı ve dış politikamızın zaman kavramı

A -
A +

Bu hafta Kanal D sabah kuşağında “4 Kadın Zamanı” adlı bir kadın programı başladı.

Sunucuları tanınmış isimler; Derya Tuna, Seda Akgül, Hande Ataizi ve Eylül Öztürk.

Başlığa bakıp da “Dış politika ile alakası ne?” diye aklınızdan geçirdiğinizi tahmin ediyorum ama hikâyeyi dinleyin.

Programın ilk gününü oturup izledim. Çünkü Avrupa’da Gündem programında 8 yıldır dile getirdiğim bir konuyu ele alıyorlardı. Almanya’da binlerce mağduru olan bir acı bu. Alman Gençlik Dairesi Jugendamt’ın dört çocuğunu da sudan sebeplerle elinden aldığı Meryem Ekmen adlı bir annenin dramını ekrana taşıyacaklardı. Anne Meryem Ekmen ve kız kardeşi de konuktu. İlk eşinden olan iki çocuğunu elinden almışlardı ve altı yıldır göremiyordu onları. İkinci eşinden olan iki çocuğunu ise daha sütteyken kucağından koparmışlardı.

Jugendamt bir akbaba gibi çocuklarını elinden aldığı Meryem Ekmen’e “Sen bu çocuklara bakamıyorsun, şımartıyorsun, fazla yemek yediriyorsun” türünden gerekçeler ileri sürüyordu.

Çocukların hepsi de Alman ailelere verilmişti. Kiliseye götürülüyorlardı ve ana dilleri olan Türkçe ile Arapçayı konuşmaları yasaktı. Oysa Meryem Ekmen çalışıyordu, çocuklarına bakabilecek durumdaydı ve onlara şiddet uygulamıyordu. İşe gittiğinde evde dadı tutabiliyordu. 

Kaldı ki Jugendamt’ın hiçbir zaman uymadığı Alman yasalarına göre çocuklar anne ve babanın elinden alınsa bile önce akrabalarına, onlar olmazsa çocukların kendi dilinden, dininden ve kültüründen olan bir koruyucu aileye, o da olmasa yine aynı din, dil ve kültürden bir STK’nın vasiliğine verilmesi gerekiyordu. Alman koruyucu aile ise ancak tüm bu seçeneklerin bulunmaması durumunda değerlendirilebilirdi.

Meryem Ekmen’in programa katılan kız kardeşi “Biz büyük bir aileyiz. Evlerimiz var ve varlıklıyız. Çocuklara bakabileceğimizi belirterek başvurduk ama bizi reddettiler” diyor ve ekliyordu:

“Almanların nüfus sorunları var. Bizim çocuklarımıza el koyup asimile ediyorlar.”

O anlamıştı sorunun ana kaynağını ve Jugendamt’ın post Nazi barbarlığının sebebini ama Türk Dışişleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (Şimdi bu bakanlık yok biliyoruz ama olayın 6 yıllık geçmişi var), muhalefet, Türk medyası ve entelijansiyası anlamamıştı. Programın sunucularından Seda Akgül konuya hâkimdi. Almanya’da son 40 yıldır yüz binlerce Türk ve Müslüman çocuğun Alman Gençlik Merkezi Jugendamt tarafından alındığını söylüyordu. Hande Ataizi ise şeytanın avukatlığını yaparak Meryem Ekmen ile kız kardeşini iyice sorguladı. Gerçek anlattıkları gibi miydi öğrenmek istedi. Bir Alman televizyonu ile karşılaştırılmayacak ölçüde objektifti program.

Ertesi gün programın dakikalık reytinglerine baktığımda bu bölümün magazin konularının işlendiği bölümden en az iki kat daha fazla izlendiğini gördüm. Doğal olarak "Herhâlde ikinci gün aynı konuya daha fazla yer ayırırlar” diye düşündüm. Zaten Seda Akgül de “Bu konuyu yarın devam ettireceğiz” demişti.

Ama ertesi gün baktık bu meseleden tek kelime etmediler.

Çok tuhaftı.

Sonra ufak bir araştırmayla sebebini öğrendim.

Aldığım bilgiye göre program yöneticilerini Ankara’dan; Dışişleri Bakanlığı’ndan aramışlar ve “Bu konu şu anda düzelmekte olan Türk-Alman ilişkilerine zarar verebilir” diyerek kaldırılmasını “telkin” etmişler.

Demek “Dış politikamız” böyle yürüyor. İlişkilerimiz iyiyse medyada ve diplomaside kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyeceğiz. Ama kötüyse ver mehteri.

Söyledim, 8 yıldır dile getiriyorum bu barbarlığı. Türkiye medyasının da az çok gündemine soktum. Bekir Bozdağ ve Ayhan Sefer Üstün dışında bu yaraya merhem olmaya çalışan bir Allahın kulu çıkmadı.

Aman ses etmeyelim öyle mi? Yılda altı bin çocuk ve kahrolan, parçalanan aileler.

Bu kabul edilebilir mi?

Üstelik bu meselede elini taşın altına koyan tek ciddi sivil toplum kuruluşu Umut Yıldızı Derneği görmezden gelinmekte. (*) Dahası köstek olunuyor, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor bir takım kişiler tarafından. Çünkü bu dernek çalıştıkça ve sonuç aldıkça onların çalışmadığı ortaya çıkıyor.

Derneğin Başkanı Kamil Altay şimdi de “JUGENDAMT-Bu acıyı hissedeceksiniz” adlı yarı drama bir belgesel film çekti. Ama gelgelelim parasızlıktan kıvranıyor. Elindekini avucundakini sattı, savdı. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hasan Doğan’dan Berlin Büyükelçisine, Başkanlık ikameti özel kalemindenUETD’ye ve konsolosluklara kadar yardım istemediği yer kalmadı. Cevap büyük bir sessizlik. 

Hakikaten çok yazık.

Nasıl olmalı? Tek bir örnek vereceğim.

Çek Cumhurbaşkanı Miloş Zeman, Norveç’deki Jugendamt benzeri kuruluş Barnavernet’in ailesinden kopardığı tek bir çocuk için Norveç Büyükelçisi Siri Ellen Sletnerovou’yu sınır dışı etti. (**)

Miloş Zeman TEK BİR VATANDAŞI için bunu yaptı.

Biz en az 100 bin çocuktan söz ediyoruz. Yılda da 6 bin çocuk.

Daha ne söyleyeyim. “Bizde arz bol nasılsa; 6 bin gider 16 bin gelir” mi diyeyim?

.....

(**)https://www.youtube.com/results?search_query=%E2%80%9CJUGENDAMT+-+Umut+Y%C4%B1ld%C4%B1z%C4%B1+derne%C4%9Fi

(*)https://www.sabah.com.tr/dunya/2015/10/06/cek-cumhuriyeti-norvec-elcisini-sinir-disi-ediyor

 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.