Eskiden böyle değildin, şimdi niye oldun peki?

A -
A +
Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış. Sözcü de Akbay ailesinin çıkardığı Gırgır dergisinin 1999 yılındaki Fetullah Gülen karşıtı kapak ve yazılarını manşetine taşımış. “Bakın” diyor; “Biz neydik eskiden, su içerdik testiden. Bizden FETÖ’cü çıkar mı? O zaman nasıl da karşı durmuşuz.” 20 yıl önceki davranışları için takdir bekliyorlar. Başyazarı olan karışık adam da dün konuyu gündemde tutmak için yeniden ele almış. Israrla İkinci İddianame’yi es geçiyor tabii. Anlamak istemiyorlar sanırım, tekrar edelim: Size FETÖ’cü diyen yok ama “FETÖ mensubu olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek bu terör örgütüne yardım ve yataklıktan” yargılanmaktasınız. Dolayısıyla “Biz eskiden Cemaat ile ne biçim mücadele ederdik” diye sulandırma gayretleri nafile çaba.
Türk tiyatrosunun ünlü simalarından Bedia Muvahhit vardı bir zamanlar. Siyah beyaz dönemden onu Vasfi Rıza Zobu ile ikili olarak hatırlıyoruz.  Bedia Muvahhit gündelik hayatında çok muzip bir kadınmış. Ona atfedilerek anlatılan fıkra tadında bir hikâye var. Sözcü yazarlarının ve Porniş’in yaş ortalaması müsait olduğu için onlar lezzetine varacaklardır fıkranın...
Bir davette yine ilgi odağı olan Bedia Hanım'ın yanına son derece şık, sosyetenin tanınmış simalarından bir hanım gelir. Heyecanla “Bedia hanımcığım size hayranım. Biliyor musunuz ben de gençliğimde tiyatrocu olmak istiyordum. Ama babam Or…pu olursun diyerek şiddetle karşı çıktı” diyor. Bedia Hanım zaten çekik olan gözlerini daha da kısarak bakıp, o unutulmaz ses tonuyla soruyor: “Peki kuuzum, sonra nasıl oldunuz?” Sözcü’nün sürekli 20 yıl öncesini hatırlatarak “Biz eskiden ne kadar şöyle böyleydik” çığırtkanlığını okudukça bu fıkra aklıma geliyor, anlatmadan edemedim. Hırsızlık yaparken önüne çıkan bir trafik polisinin öldüren adam kendini “Ben 20 yıl önce çok dürüst bir insandım, beraatimi istiyorum” diye savunabilir mi? Sözcü sahibi, yönetici ve yazarlarına iddianamede “FETÖ’cü oldunuz” denmiyor ama bu örgüte yardım ve yataklık ettikleri, destek verdikleri ciddi kanıtlarla anlatılıyor. Bunları söyleyince bizimle kavgaya tutuşup hedef saptıracaklarını sanmaları da ayrıca acıklı. Bir sürü dava açmışlar hakkımızda. Biz de onlara açtık. Üstelik ettikleri hakaretler az buz değil. Ama asıl hukuk komedisi olarak nitelenebilecek olan ise FETÖ soruşturması firarisi BURAK AKBAY’ın bize dava açabilmesi. Bu davalar kabul edilirse Ekrem Dumanlı, Âdem Yavuz Arslan gibi FETÖ firarileri de Türkiye’de haklarında yazıp çizen herkese dava açabilirler. Aynı şey. En gülünç olanı da Uğur Dündar’ın açtığı dava. Türkiye’de en itibarlı kişiler sıralamasında dereceye girdiğini ve yazılarımla itibarının zedelendiğini söylüyor. Türkiye güzellik kraliçesine çirkin dedim sanki. Kestaneden bir anket. Halk TV’de Metin Akpınar’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı işaret ederek “Artık ayaklarından asıp sallandırırlar mı yoksa bir mahzene atıp zehirlerler mi?” ya da ardından ABD’nin Türkiye’de yaptırdığı darbeleri anlatıp “Artık darısı kimin başına” diye konuşmasını suratında tuhaf bir sırıtış ile izleyen ve sonra da bunu ifade özgürlüğü diye niteleyen kişi o. Ama onun bizzat sebep olduğu trajedilerden ve ölümlerden dolayı sorumluluk kabul etmeyerek bu konuları gündeme getirenleri ve beni çeşitli suçlamalarla sindirmeye çalışması, Uğur Dündar’ın ifade özgürlüğünden ne anladığını net biçimde açıklıyor. Bana ettiği hakaretlerin hesabı ise ayrı bir konu. Hepsi kıvranıyor. Haklılar, çünkü kıvranmaları için daha çok sebep var. Hele manşete çıkardıkları orman kibarıyla ilişkileri de ayrı bir vahametin kapılarını aralıyor. Ne diyelim sakalımız yok ki lafımız dinlensin. Yapacakları tek şey var, nedamet getirip teslim olmak. Kuyruğu dik tutmak Sözcü ekibine iyi geliyor olabilir ama bu durumda popo da hep açıkta kalıyor. Sonuçta kendi tercihleri.   CHP-İP-HDP’nin İzmir adayı Nurettin Soyer’dir   Mesele İzmir de değil aslında, tüm Türkiye... CHP-İP-HDP üçlüsünün 12 Eylül işkencecisi Nurettin Soyer’in oğlu Tunç Soyer’i aday göstermesinin anlamı çok açık. Bahçeli’nin deyimiyle “Zillet İttifakı” MHP’yi ve ülkücüleri tehdit ediyor. Bu subliminal bir mesaj bile değil, daha ötesi. 12 Eylül döneminin savcısı olarak işkence timleri kurup yönettiği bilinen, yüzlerce MHP’liyi ve ülkücüyü idamla yargılayan, MHP lideri Alparslan Türkeş hakkında idam isteyen bir adamdan söz ediyoruz burada. Dün Alparslan Türkeş’in duruşma videosunda yaptığı savunması yayınlandı. Türkeş’in, kendisinin sözlerinden cımbızlama yaparak iddianameye koyan Nurettin Soyer’i ahlaksızlık ve sahtekârlıkla suçladığını ve ağır biçimde eleştirdiğini dinledik. İzmir adayı olan oğlu Tunç Soyer ise babasının işkenceci geçmişini reddetmek yerine “Babamın şerefli bir hukukçu ve subay olduğunu biliyorum” demesi de zaten “Suç babadan oğula geçmez” klişesini yerle bir etti. Kısaca Nurettin Soyer bedenen yaşamıyor ama temsil ettiği kudret, yani 12 Eylül faşizmi onu İzmir’de oğlunun şahsında aday gösterdi. Verilen mesaj, daha doğrusu tehdit ise yalnızca MHP ve lideri Bahçeli’ye değil. Tüm Türkiye’ye ve dolaylı olarak da AK Parti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.