Alıp da gaçan mı var Ekrem Bey?

A -
A +
Millet İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu basın toplantısı yapmayı çok sevdi. Kıvrak da konuştuğunu düşünüyor olmalı. Ama olmuyor böyle. Rüzgâr hafif tersten esince, seçim gecesindeki uzlaşmacı ve kuşatıcı tutumunu bir hayli övdüğümüz Ekrem Bey işin endazesini epey kaçırdı. AK Parti teşkilatı 39 ilçede oyların yeniden sayımı için itiraz dilekçeleri vermiş,7 ilçede bu kabul edilmiş ama CHP ayak oyunlarıyla İl Seçim Kuruluna kısa süreli de olsa sayımı iptal ettirmeyi başarıp zaman kaybettirmiş, sonunda YSK kararıyla oylar yeniden sayılmaya başlamış ve sen üst üste basın toplantısı yapıyorsun. Söylediğin ise özetle şu:
“Zaman geçiyor, mazbatamı bir an evvel verin, bir an evvel İstanbullulara hizmete başlayayım”
Sanırsınız hukuki süreçte geçen 3-5 gün içinde dünya çapında işlere imza atacak.
Bu arada satır aralarında tehdit imaları da vardı ve kulağımı tırmaladı.
Ekrem Bey’in tutumu anlaşılır gibi değil. Hayatında ilk kez mi seçime katıldı? CHP’liler kendisine anlatmadı mı “Biz her seçim böyleyiz, itiraz üzerine itiraz ederiz” diye. Kaldı ki İstanbul için CHP’nin de itirazları var, bunu kendi de söylüyor.
O vakit ne?
Birincisi AK Parti yasal hakkını kullanıyor. Bu süreci itirazlarla, entrikalarla geciktirerek uzatan CHP.
İkincisi hukuki süreç tamamlanmadan mazbatanı alamazsın. Kazanıp kazanmadığını en geç üç beş gün içinde zaten YSK Başkanı Sadi Güven’in açıklamasıyla öğreneceksin.
Artı, o binaya belki de Binali Yıldırım gidecek, daha hiçbir şey belli değil. YSK sonucu açıkladığı takdirde kabul etmeyecek misin? Ama anlaşılan o ki “Ben mazbatayı alayım, Binali Yıldırım kazanırsa vermem, almaya kalkarlarsa da buradan bir sokak hareketi başlatılır, Türkiye’nin Guaido’su olurum” diyorsan, bu tehlikeli hayali, zihninden bir an evvel uzaklaştır.
İnsan hakikaten şaşırıyor. Ekrem Bey’in içinden işler sarpa sarınca bambaşka biri çıktı. Mazbata da mazbata diye kriz geçirince bizim oralarda çok kullanılan bir laftır, o geldi aklıma:
“Alıp da gaçan mı var Ekrem Bey?”
Üstüne üstlük bir de Anıtkabir vukuatı. Yani şimdi hiç yakıştı mı izin verilmeyince CHP heyetinin arasına sızıp korsan yaparak Anıtkabir defterini “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı” olarak imzalamak. Anıtkabir seçim sonuçlarını onaylama makamı mı?
Hiç şık olmadı.
Güzel hareketler değil bunlar. Anlaşılan 17 ilçede birden yeniden sayım yapılması ayarlarınızı bozdu. Hem Kemal Bey, hem de senin “Mazbatamı isterim” muhabbetiniz giderek kışkırtıcı bir hâl aldı. Bununla nereye varmak istediğinizi bilmesek de az çok tahmin ediyoruz. Malum bu ülkede bir tek kulağımızın arkası kaldı.
Benden Ekrem Bey’e bir Ağabey tavsiyesi:
Canan Kaftancıoğlu gibi fraksiyoner solcuların gözüne girmeye çalışma. Tabii başka gözüne girmeye çalıştığın uzak ya da yakın diyarlar yoksa. Hukuki süreçlere karşı sabırlı, olumlu ve çevreleyici üslubunu koru. Tehdit dilini terk et. Eğer bu kavgacı tarzı sürdürürsen kuşatıcı olmak yerine kutuplaştırıcı olursun.
Kavga herkese kaybettirir. Düşün ki eğer kazanırsan belediye meclisinde ibra edileceksin ve AK Parti’nin üyesi 180, CHP’ninki 130. İbra edilemezsen başkan da olamazsın.
Bu yüzden yapmayın Kemal Bey ve Ekrem Bey’ler, yapmayın.
Ne Anıtkabir bir yere kaçıyor, ne de mazbata.
Durun hele bir.
 
CHP’lilerin taşkın sevincini anlayışla karşılamalıyız
 
Yazılanlara bakıyorum, sonra altındaki yorumlara.
Bu taşkın sevinç, mutluluk gözyaşları ve içi içine sığmamalar filan çok normal.
O gece kaybedilen belediyelerden dolayı Tayyip Erdoğan’ın üzgün olduğunu görmek bile onlara yetti. Şu anda hukuki süreçleri devam etse de İstanbul’u alabilme ihtimalini sevdiler.
İlgiyle izledim hepsini.
Atatürk üzerinden yüz binlerce kitap satıp milyonları cebine indiren koskoca köşe starının önceki günkü yazısındaki “Müzik yok, göbek attığımı hissediyorum iyi mi? Hem içim içime sığmıyor, coşkuluyum, hem neşeli şarkılar geçiyor zihnimden ama büyüsü bozulmasın diye korkuyorum…”  satırlarını içim burkularak okudum.
Ankara ve İstanbul belediyelerini CHP’li adayların kazandığı haberleri belirince 25 yıldır beklediği anın geldiğini anlatıyor yazar. Mutluluktan havalara uçma hâlini öyle iyi tasvir etmiş olmalı ki yazısı çok okunup paylaşılmış. Demek ki kendini onun duygularıyla özdeşleştirenlerin sayısı bir hayli fazla. Esasında genel olarak muhalefet partilerine oy veren seçmendeki genel hissiyat böyle.
Yazarlarında ise Nazım’ın Küba devrimini anlatırken “Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin/çok şükür çok şükür, bugünleri de gördük diyebilmenin mutluluğunu” dizelerindeki anlatılmaz yaşanır hâli almış başını gitmiş. Kimi Ekrem Bey’e akıl veriyor, kimi gelecek “tehlikelere” karşı uyarıyor. Ne de olsa bizler yandaş, onlar bağımsız ve de tarafsız gazeteciler.
Neyse, anlıyoruz ve anlayışla karşılıyoruz. En azından kendi adıma. Mutluluk iyidir ve bulaşıcıdır. Kötülükleri savuşturur. Belki bir süreliğine de olsa toplumdaki barış ve huzur ortamına katkıda bulunurlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.