İnönü’nün 57 yıl önceki pişmanlık sözleri bugünkü CHP’yi tarif ediyor

A -
A +
 
Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok önemli bir tespitte bulundu. Bu tespiti bu denli açıkça ifade etmesi meselenin vahametini ortaya koydu. CHP’nin millî savunma sanayimize yönelik saldırılarına dikkat çekerek şöyle dedi:
İHA ve SİHA'lara, tank projemize, helikopter, radar, optik, motor projemize saldırıyorlar. Doğu Akdeniz'deki, Karadeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerimize saldırıyorlar. Savunma sanayimize saldırılar masum değildir. Alçakça ve sinsice bir plan vardır. Başka devletler adına yürütülen bir 'beşinci kol faaliyeti'dir. Milletimiz bu defa CHP'nin ülkemizi yarım asır geri götürmesine izin vermeyecek...”
Evet, CHP bu ülkeyi iktidar olduğu dönemde yarım asır geriye götürdü ve bunun müsebbibi de Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan İsmet İnönü’den başkası değildi.
Aşağıdaki sözler 27 Mayıs 1960 darbesiyle Demokrat Parti iktidarını deviren darbeciler tarafından Başbakan yapılan İsmet İnönü’ye ait.
Bizzat kendisi ülkemizi ABD’ye teslim ettikten yıllar sonra, 1963 yılında bu sözlerle pişman oldu:
“Daha bağımsız ve haysiyetli bir dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden bahsediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlerime havale edeceğim. Onlar etraflı çalışmalarını yapacaklar, teklifler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin etrafında uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye (kandırmaya) çalışıyorlar. Muvaffak olamazlarsa işi sürüncemede bıraktırmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum, neticesi bana gelmeden Washington’ın haberi oluyor. Sonucu memurumdan önce ABD sefirinden öğreniyorum.
İstiklal Harbi’nden sonra sulh anlaşmasında esas mücadele bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa hudutlar meselesi fiilî bir durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda hallederdik. Bütün mücadele idaremize tasallut yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük tavizlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiğini biliyorduk. Onlar bizim niçin inatla reddettiğimizi biliyorlardı. Böyledir bu işler, Peygamber edası ile size dünyaları vadederler, imzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir.  Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu meselenin üstüne vakit geçirmeden eğilmek lâzım. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat zannetmeyiniz ki kolay bir iştir. Savuşturulan iki üç badire bunun yanında çok kolay kalır. Teşebbüs ettiğimizde başımıza neler geleceğini kestiremem.
İsmet İnönü’nün bu sözleri 1945 sonrası bizzat kendisinin Türkiye’yi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Türkiye’nin Şubat 1948’deki 705 bin dolar döviz varlığını 1950’de iktidarı Demokrat Parti’ye teslim ettiğinde EKSİ 12 milyon dolara indiren, 1946 yılındaki 214 ton altın varlığını da yine 1950’de yarı yarıya tüketip 123 tona indiren ondan başkası değildi. Altın varlığımıza rağmen ABD’den dolarla ödenmesi şartıyla borç alıp, Marshall anlaşmasıyla ABD varlığını ülkemize sokup, Fullbright anlaşmasıyla da eğitimimizi emperyalizmin hizmetine sunduktan, uçak sanayiimizi, millî savunma sanayiimizi parçalayıp yok ettikten sonra bu sözler ne kadar acınası değil mi?
Tabii Demokrat Parti de onun açtığı yoldan hızla ilerledi. Batı’nın içimize tam olarak yerleşmesine izin verildi. Menderes’in 1957’de aklı başına geldiğinde ne yazık ki artık çok geçti. Bu yüzden de darbe ile devrilip idam edildi. Ama artık bürokrasinin her köşesinde yabancı uzmanlar vardı. Devlet okullarından ve yabancı okullardan devşirilen parlak öğrenciler ABD’de doktora, lisans, master adı altında eğitilerek etki ajanı hâline getirildi.
Öyle bir an geldi ki ülkemizde yabancı uzmanlara gerek kalmadı. Türk görünümlü yabancılar yetiyordu.
ABD bununla da yetinmedi ülkede kontrolü tamamen ele geçirebilmek için FETÖ’nün ilk tohumlarını ta o zamanlar, 1970’lere doğru attı Fetullah Gülen adlı alçağı keşfederek.
Bugün ABD’nin Meclis’teki uşakları boşuna “Cezaevlerinde binlerce hâkim var” demiyorlar. Kastettikleri binlerce hâkim bildiğiniz gibi FETÖ’cüler. Bu ülkede darbe yapmaya kalkışan bir örgütün mensupları. FETÖ’cülerin içeride olması yüzünden yargıda eskisi gibi at koşturamıyorlar ve bunun için çok öfkeliler.
Şimdi ABD ve AB yaptırımları konuşuluyor. Muhalefet adı altındaki 5. Kol, Biden’ın resmen göreve başlamasını Türkiye’nin batacağı günü sabırsızlıkla bekliyorlar. Ve tabii Erdoğan’ın da batan Türkiye’de daha fazla dayanamayıp devrilmesini de. Diğer yandan da İnönü’nün pişmanlık sözleriyle bahsettiği “BAĞIMSIZ VE HAYSİYETLİ DIŞ POLİTİKA” adına yapılan ne varsa karşı çıkıyorlar.
İHA ve SİHA’ları gördükçe, teröre karşı sınır ötesinde güvenliğimiz sağlandıkça, ekonomimiz için Akdeniz’de hidrokarbon yataklarında sondaj yapıldıkça, Rusya, İran, Katar, Pakistan, Tunus, Libya ile iyi ilişkiler kurdukça, Azerbaycan’ın Karabağ zaferine destek verdikçe, tank paleti fabrikasında tank yapacağımız ortaya çıkınca, İpek Demiryolu hattı devreye girince, enerjide dış bağımlılığımız neredeyse bitince, millî ve yerli savunma sanayimizin göz kamaştıran başarıları duyuldukça öfkeden kuduruyorlar. ABD’nin CATSAA yaptırımlarına, AB’nin yaptırım kararlarına bel bağlıyorlar.
Tekrar yazıyorum; karşımızdakiler artık muhalefet değil. Bilelim ve ona göre hazır olalım...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.