Yine teğet geçecek mi?

A -
A +
AK Parti’nin 7. Olağan Kongresi’ne her zaman olduğu gibi önce Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşması damgasını vurdu.
Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığından alınması ile piyasalarda başlayan hızlı döviz yükselişi Tayyip Erdoğan’ın ele aldığı konuların başında geliyordu. Erdoğan bu noktada vatandaşlara ilginç bir çağrıda bulundu ve şöyle dedi:
"Sadece kendilerini güvende hissetmek amacı ile evlerinde döviz ve altın tutan vatandaşlarıma buradan bir çağrıda bulunuyorum. Bu vatandaşlarımdan, millî servetimiz olan evlerindeki döviz ve altını, çeşitli finans araçlarına yatırarak, ekonomiye ve üretime kazandırmalarını istiyorum. Finans kuruluşları, özellikle de katılım finans şirketleri, bu altın ve dövizler için müşterilerine, onları memnun edecek getiri sağlayabilecek alternatifler sunuyor...”
Evet, Türkiye ekonomisi, Batı’dakinden hayli farklı. Batı’da “Yastık altı ekonomisi” yok. İnsanlar birikimlerini altına, mevduata ya da tahvil, hisse senedi gibi diğer yatırım araçlarına yönlendirip sisteme sokarlar. Bu yüzden de Batı ekonomileri geçmişteki bazı istisnalar dışında ölçülebilir, öngörülebilirdir.
Ama Türkiye ekonomisi öyle değil. Ülkemiz “Yastık altı ekonomisi” cenneti âdeta. Yeni evlenen her genç kıza ortalama en az 5-6 bilezik, beşibiryerde vesair ziynet eşyaları takılır; âdettendir. Düğünlerde gelin ve damadın üstü başı parayla doldurulur. Ayrıca insanlar tasarruflarını bankalar ya da yatırım araçlarında değil, kendi bildikleri “zulalarda” saklamayı tercih ederler. Türk insanının bu geleneği çok eskidir ve hep güvensizlik temellidir. Savaştır, bankaların iflasıdır, siyasi ve ekonomik krizlerdir derken “Yastık altı ekonomisi” giderek büyüyüp bu hâle gelmiştir. Öyle ki bugün büyüklüğü yüz milyarlarla ifade edilmekte. Bu yüzden Türkiye hiçbir zaman uluslararası ekonomik parametrelerle değerlendirilebilecek bir ülke olmadı.
Nitekim Batı’nın ekonomik tedrisatından geçen bizdeki “ekonomistler” her dünya krizinde yanıldılar. Görmedikleri, Türkiye’nin bu kendine özgü yapısıydı. Hatırlayacaksınız 2008 yılında ABD kaynaklı Mortgage denilen kredi sisteminin iflasıyla ortaya çıkan ve tüm dünyayı derinden etkileyen finansal-ekonomik kriz nedeniyle, Avrupa’da ve ABD’de milyonlarca insan bankaların önünde paralarını almak için kuyruklarda beklerken, Türkiye’nin “anlı-şanlı” ekonomistleri batacağımızı yazdılar.
O zaman Başbakan olan Tayyip Erdoğan “TEĞET GEÇECEK” demişti ve o ekonomist geçinenlerle kimi köşe yazarları acımasızca alay etmişlerdi.
Oysa ABD kaynaklı bir krizdi Mortgage. Bilindiği üzere almak istediğiniz gayrimenkulü teminat olarak göstererek 20-25 yıl gibi çok uzun vadeli kredi alınmasına imkân veren bir sistem.
Krizin sebebi ise ağırlıklı olarak gayrimenkul piyasasında 2000’den itibaren başlayarak yükselen konut fiyatlarıydı. Bu durum piyasalarda aşırı derecede iyimser havaya sebep olmuş, bankalar da düşük gelirli ailelere yüksek faizle ama uzun vadeli kredi sağlamaya başlamışlardı. Ama BÜYÜK AÇIK filminde net biçimde anlatıldığı üzere, birileri bu çarpık gidişatı görmüş, uyarılarda bulunmuştu. Öte yandan Türkiye’ye kötü puan vermekle ünlü Moody’s, Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşları, bile not artırımına gitmiş, bu çarpık sistemi desteklemeyi sürdürmüştü. Sonra beklenen oldu ve arzı büyük ölçüde artan konut fiyatları aniden inişe geçti. Akabinde de Mortgage adı verilen bu kredi sistemi çöktü, kredi faizlerini ödeyemeyen düşük gelirli aileler iflas etti.
Sonuçta kredilerini ödeyemeyen ailelerin konutlarına el konuldu, ellerinde çok miktarda yüksek riskli konut kredisi tutan yatırım bankaları, bir de el koyduğu düşük fiyatlı konutların sahibi olunca iflas etti. Altın ve petrol fiyatları arttı, dolar diğer paralar karşısında büyük oranda değer kaybetti.
Lâkin ABD iflas etse de kendi parası dünya çapında konvertibl olduğundan Kongre kararıyla bir “Kurtarma Paketi” hazırladı ve bunun için 700 milyar doları bir çırpıda basıverdi.
Evet, bu ABD kaynaklı kriz Erdoğan’ın dediği gibi Türkiye’den teğet geçti. Ama o “Türkiye ekonomik bakımdan dayanıksız, batar” diyen sözde ekonomistler ve yazarlar, yüzleri kızarmadan konuşup yazmayı sürdürdüler.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2 Aralık 2016 tarihinde yine bir döviz dalgalanması sırasında yaptığı konuşmada da vatandaşa paranızı altına ve Türk lirasına yatırın çağrısı yapmış, “Yine teğet geçecek” demişti. Nitekim o günlerde altın alanlar bugün görülmekte ki çok iyi kazandılar.
Şimdi aynı Tayyip Erdoğan yukarıda alıntıladığım çağrısını yapıyor vatandaşa. “Gelin yastık altında tuttuğunuz döviz ve altınlarınızı, paralarınızı finans kuruluşları, özellikle de katılım finans şirketlerinde değerlendirin” diyor ve bu kuruluşların vatandaşın elindeki altın ve döviz için kazançlı alternatifler sunduğunu belirtiyor.
Evet, güzel öneri.
Ama gelgelelim, geçmişin travmasıyla birikimlerini “ne olur ne olmaz” hissiyatıyla yastık altında tutan vatandaşı ikna etmek gerek. Bunun en temel yolu güven vermekten geçiyor. Çünkü bu dalgalanmalar sırasında şu da bir gerçek ki dövizin hep en çok kazandıranlar sırasındaki yeri bir ya da ikinci sıra oldu. Gerçi üçüncü sırada bile olsa vatandaş parasını dövizde tutuyor çünkü dediğim gibi güven sorunu.
İşte hükûmetin yeni yapısal ekonomik ve sosyal-siyasal reformları yeniden bu güven iklimini yeşertirse, sunduğu kazanç alternatiflerini iyi anlatırsa vatandaşa, o yastık altı ekonomi de sisteme yavaş yavaş girmeye başlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.