Afganistan izlenimleri ve Hükûmetin Afgan göçüne karşı alması gereken tutum

A -
A +
Bir uzak akrabamız var, Kurban Bayramı’nda ziyaretimize geldiler. Kendisi aslında tıp doktoru olmasına rağmen ticaret yapıyor ve Afganistan’ın bir eyaletinde orta ölçekli bir iş yeri sahibi. Bu yüzden yıllardır gider gelir. İş yaptığı eyaleti söylemiyorum güvenliği açısından.
Bayram nedeniyle henüz dönmüştü Afganistan’dan. Ona doğal olarak ABD’nin çekilme kararı sonrası Türkiye ile yaptığı anlaşmanın ardından yoğunlaşan Taliban saldırıları, ele geçirdiği yerler ve geleceğe dair beklentilerle ilgili bir dizi soru yönelttim.
Öncelikle kişisel olanı:
“Ya çalıştığın eyaleti Taliban ele geçirirse ne yapacaksın?”
Söyledikleri çok çarpıcı:
“Yapacak bir şey yok. Taliban’ın erkeklerden istediği tek şey sakal bırakmaları. Ben zaten namazında niyazında bir adamım. Bir aksilik olmazsa işime gücüme devam ederim. Ama tabii kadınların durumu facia. Adamlar tam bir sapık! Kadınlara öyle eziyet ediyorlar ki insanlık dışı. Bu adamlar Müslüman değiller bence. İslamiyeti korkunç ve manyakça göstermek için özel olarak Vehhabiler gibi eğitilmiş proje bir örgütün elemanları oldukları çok açık...”
Tabii basına yansıyan pek çok konuyu o da dillendiriyor. Taliban Afganistan’ın neredeyse yüzde 75’ini işgal etmiş durumda. ABD çekildikten sonra Türkiye ne yapacak? Taliban’la çatışmaya mı girecek?
“Bence Türkiye Pakistan’la iş birliği içinde Taliban’la anlaşma yoluna gidecek gibi görünüyor. Bu Afganistan’ın federasyona dönüştürülmesiyle mi olur, yoksa bölünmesiyle mi bilemiyorum ama Afgan halkının bu canilerden korunması için anlaşmaktan başka çare yok. Masum insanları bu canavarlara teslim etmemek gerek...”
Ya anlaşılamazsa?
Diğer seçenek de Afgan halkının silahlanıp şehirlerini, ilçelerini savunması. Onlar bunu yapmak yerine en kolay ve kaçamak yolu tercih edip göç ediyorlar. Bu ruh neden yok onlarda?
“Taliban aslında ilçeleri ve eyaletleri çoğu kez savaşarak ele geçirmiyor. O yerlerin yöneticileri ya kendilerinden oluyor ya da korkup şehirleri teslim ediyorlar. Ama bunun istisnaları da ortaya çıkmaya başladı. Mesela benim çalıştığım eyaletin yakınındaki bir eyalette insanlar silahlandılar ve şehirlerin etrafını sararak kuşattılar. Pek çok yerde Taliban püskürtüldü. Taliban aslında saldığı korku kadar güçlü bir örgüt değil. Halk eğitilip ve silahlandırılıp karşı koyduğu takdirde kendilerini koruyabilirler. Çünkü Taliban şehirlerde bir şey yapamaz. Onlar saldırıp dağlara kaçabiliyorlar, bildikleri tek şey bu...”
Ama öyle görünüyor ki yine akın akın uzak “cennet diyarlar” olan Avrupa’ya kaçmak için önce İran, ardından da Türkiye’ye geliyorlar. Avrupa da çok sıkı tedbirler aldığı için çoğunluğu Türkiye’de kalıyor. Bu arada sınır komşumuz İran ikiyüzlü bir tutumla mültecileri ta Afganistan sınırında otobüslere doldurup Türkiye sınırında bırakıyor ve kendi tarafındaki güvenlik tedbirlerini kaldırıp kaçmalarını sağlıyor.
Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Sabah Yazarı Mahmut Övür’e bazı bilgiler verdi:
Son iki yılda 735 bin düzensiz göçmen yakalandı. Ülkelerine gönderilen 170 bin göçmenin 105 bini Afganistan'a gönderildi. Dünyada bunu başaran tek ülke Türkiye..."
Ama bu sözlerde bir sıkıntı ve havada kalan soru işaretleri var. Nitekim Mahmut Övür’e de sordum ve teyit ettirdim ki son iki yılda gelen 735 bin göçmenin yalnızca 105 bini geri gönderilebildiğine göre 630 bin Afgan göçmen Türkiye’de kalmış. Hadi diyelim ki bunların 100 bini de Avrupa’ya gidebildi, geriye kalıyor 530 bin. Çok değil mi?
Üstelik hâlâ gelmekteler.
Kamuoyu muhalefet sayesinde bu konuya çok duyarlı hâle getirildi. Bu görülemiyor mu? Hükûmetin bir an önce alarm verip, çok ama çok etkin tedbirler alarak bu düzensiz göçü acilen durdurması ve yapılan çalışmaları kanıtlayıcı açıklamalarda bulunması gerek.
Ve tabii meselenin nirengi noktası:
CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN sessiz kalmamalı ve hükûmetin göçmen kabul edilmeyeceği yolundaki kararlılığını kamuoyuyla güçlü biçimde paylaşmalı.
Şimdi işitir gibi oluyorum.
“Ooo sen de göçmen karşıtı oldun ha!” diyecek aptallar için tekrar altını çizeyim.
Suriye sınır komşumuzdu. Orada büyük bir katliam ve trajedi yaşandı. İktidarı ele geçirmiş faşist Esad rejimi halkı katletti ve bu insani drama Türkiye sessiz kalamazdı.
Ama Afganistan sınır komşumuz değil. İkincisi Afganistan’ın uluslararası güçlerin destek verdiği bir hükûmeti var ve bu hükûmetin halkıyla birlikte Taliban’a direnmesi ve kendi göbeğini kesmesi gerekiyor. Uluslararası toplum da Taliban’a karşı savaşacak Afgan halkını her biçimde eğitip desteklemeli. Türkiye’den kim olağanüstü, şaşırtıcı bir hareket bekliyorsa yanılır. Kaldı ki AFGANİSTAN’IN TÜRKİYE’YE İHALE EDİLMESİ AÇIKÇA TUZAK gibi görünmekte. Başımız derde girer.
Batı’nın bizi pışpışlamasına gelmeyelim.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in Avusturya’nın faşist Başbakanı Sebastian Kurz’a cevabındaki gibi TÜRKİYE AVRUPA’NIN MÜLTECİ KAMPI değil.
Bizim tarafta bazı dostlarımız söylüyor, “Afganlar olmasa besicilik ölür, Suriyeliler çalışmazsa sanayimiz çöker” diye. Sorunun çözümü için bu abartılı jargonla bir yere varılmaz. Söylenenlerde doğruluk payı var ama onlar olmasa ne sanayimiz çöker ne de besicilik biter. Biz MEVCUTLARA insani şartları sağlayalım ama en azından yeni geçişlere kesinlikle ve katı biçimde izin vermeyelim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.