“O benden daha cesurdu”

A -
A +
Ülkemizin karşılaştığı sorunların ve içeride yaşadığımız sıkıntıların Batı ve ABD’nin ülkemizde besledikleri PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinden kaynaklı olduğunu ve bir de onlarla iş birliği içindeki muhalefetle, mecburen demokratik platformda mücadele edilmek zorunda kalındığını bilmeyen, görmeyen kaldı mı? Önceki gün Taarruzi insansız Hava Aracı (TİHA) kapsamında geliştirilen ve 40 bin feet irtifaya kadar yükselebilip 24 saat uçuş gerçekleştirebilen, 6 ton kalkış ağırlığına ve 1,5 ton faydalı yük taşıma kapasitesine sahip olan Bayraktar AKINCI’nın Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine girişiyle ilgili tören vardı. Orada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tarihe geçen sözlerini dinledik. Bir yandan da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Batı ve ABD tarafından içimize yerleştirilmiş ve bir kısmı safra olarak devletten temizlenmiş bu atıklarını, casuslarını “yeniden devletin içine sokacağız” vaadini dinliyoruz. Sözün bittiği noktadayız belki ama meselenin hukuki yönü de var. Onu da bir yüksek yargı kurumu üyesi isim bana mektup olarak gönderdi: “KHK ile görevine son verilenlerin ‘tamamının iadesi’ şeklindeki söylemin gerçekleşmesi hukuken mümkün mü? Görevine son verilenlerden terör örgütü üyeliği, propagandası veya yardımdan cezası kesinleşen 101 bin kişiden 35 binden fazlasının mahkûmiyeti var. İhraçları olmasa bile 657 Sayılı Kanunun 48/5 maddesi uyarınca Devlet Memuru olma şartını kaybettiklerinden iadeleri mümkün olamaz. Ancak, TBMM, Türk Ceza Kanunu’nun terör suçlarından mahkûm olan FETÖ ve PKK üyelerine (Hepsi aynı maddeden mahkûm oluyorlar) genel af getirir ise bu mümkün. Buna da değil tek partinin, Cumhur ve Millet ittifaklarının bile tek başlarına  sayısı yetmiyor. (Anayasa’nın 87. Maddesi)Doğaldır, görevinden ihracını gerektirmeyecek basit iz ve emareler ya da hatalı işlemler ile ihraç edilenlerin bir an önce görevlerine kavuşmaları esastır ama bu başvuruları yapıp dönen binlerce memur var zaten.Lâkin milletin başına bomba yağdıranları ve onların örgütüne üyelikten mahkûm olanları, mahkûm olmasalar bile, hâlâ bu yapıya aidiyetleri devam edenleri de kapsayacak şekilde ‘tamamının iadesi’ talebi 250 şehidimizin kemiklerini sızlatacak, milletimizi, yakınlarını ve gazilerimizi isyan ettirecek, 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan milyonlar ile sokağa çıkmasa bile evinden bu alçak saldırının sona ermesi için bekleyenlerin vicdanını kanatacak. Dolayısıyla bu uygulamaya Türk milletinin razı gelmeyeceği, TBMM'de çoğunluğun bu düzenlemeye imkân vermeyeceği kanaatindeyim.
Ama burada asıl soru şu:
Sadece hukuken değil, maşerî vicdanda da mahkûm olmuş bu örgüt mensuplarını ‘kurtarmak’ için hukuken çok zor ve büyük bir konsensüs gerektiren düzenlemeyi bir parti lideri, sizce neden alenen ifade eder?”
Sizce? Cevabı belli değil mi? Diğer mektup, yüksek yargı üyesi okurumuzun tepkisini tamamlıyor. Abbas Yüksel, Koç Holding eski Mali İşler Koordinatörü ve iş adamı bir dostum. Bana zaman zaman fikirlerini gönderir. Güzel anlatır. İşte bu da onun mektubu: “Birileri tarafından sahiplenilme ihtiyacı, insanın doğasındandır. Milletler de tarihleri tarafından sahiplenirlerse dışarıya/başkalarına savrulmazlar. Acaba Batı’ya gönderdiğiniz evlatlarınıza bu bilinci aşılıyor musunuz; yoksa Atatürk’ü istismar ederek halkınızı küçümsetiyor musunuz? Bir dâhi olduğu dünyaca malûm olan Atatürk herhâlde boşuna uğraşmadı Türk’ün tarihini binlerce yıl evvelinden başlatmak için araştırmaya... Anadolu kapısını 1071’de açan Alparslan'ın, Avrupa kapısını 1453’te açan Fatih'in, Türkiye’yi kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün devamıyız, bu konuda inkârcı olamayız. Milletlerin hâkimiyet ve istiklâl mücadelesi hep var idi ve bugün de var. Baksanıza bizimle ‘ittifak’ içindeki Batı/NATO bile ülkemizin bağımsızlığını bozmak için her şeyi yapıyor. Eğer PKK’lıları, FETÖ’cüleri besleyip sahiplenmeseler, bizim ülkemizde bölücülük hareketleri olur muydu? 26 Ağustos ve 30 Ağustos Zafer bayramlarımız bu bilinçle kutlu olsun! Yoksa Türkiye'yi iç savaşa sürüklemek için projelendirilmiş örgütler olan FETÖ ve PKK’yla yan yana gelip, öbür taraftan ‘Türkiye Afganistan olmadıysa Atatürk sayesindedir’ ağzıyla verilen bayram mesajı, kurnazca bir aldatma çabasıdır. Behey gafil! Atatürk hiç bu yapılarla yan yana gelir miydi? Hiç İstanbul’u bugünkü il başkanlarınıza teslim eder miydi?” Abbas Bey'in sorusuna; yukarıda değindiğim üzere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın BATI’ya bundan sonra almaları gereken pozisyonlarını hatırlatan şu sözleriyle cevap vereyim: “Bundan sonra bölgemizde herhangi bir tasarrufta bulunmak isteyen önce Türkiye’ye bakacak. Bölgemizde bir taşı bile yerinden oynatmak isteyen önce Türkiye’nin rızasını arayacak. Bölgemizde operasyona niyetlenen önce Türkiye’nin barış ve istikrar esaslı yaklaşımını değerlendirecek.” Aşağıdaki fotoğraf bu güvenin duruşu işte...

“O benden daha cesurdu”
SON SÖZ: O BENDEN DAHA CESURDU!  
Bugün tüm dünya medyası Tayyip Erdoğan’ın devlet aklını vizyonu ve cesaretiyle birleştirerek attığı adımları şaşkınlıkla değerlendiren yazılarla dolu. İsmet İnönü’ye atfedilen bir anekdot var. Belki de Suyu Arayan Adam ya da İkinci Adam adlı eserlerden birindeydi, tam olarak hatırlamıyorum. İnönü'ye soruluyor “Atatürk ile aranızdaki fark neydi?” diye. Cevabı şöyle oluyor: “O benden daha cesurdu...” Lider boşuna olunmuyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.