Cem Yılmaz yerli, millî ve dinî mi oldu?

A -
A +

Çok konuşulan sahne gösterisini oturup izledim dün. 

Sonra tepkilere baktım.

CHP’liler hoşlanmamış hiç.

Çünkü çocuğunun müsameresinde önünde oturan bir anneannenin saçlarını önce Tesla Bobini’ne benzetip ardından “Sanırsın teyzemize CHP kadın kollarına çekilen fönün tamamı çekilmiş” diyor.

HDP’liler de kızgın…

Ağzını hafif çarpıtıp, komikleştirilmiş bir aksanla İstanbullu monşerleri taklit ediyor:

“Courchevel’e kayalım diye gittik azizim, nasıl kalabalık, her yer Türk kaynıyor...”

“Beni hep İtalyan zannediyorlar azizim...”

Bu arada ormanda kükreyen aslanın çıkardığı sesi Allah kelimesine benzetip Allah’ın varlığını ispata çalışan muhafazakârlarla da inceden dalgasını geçiyor ve soruyor:

“Aslanın var olması yetmiyor mu kardeşim. Git bir de Komodo Ejderi’ni gör!..”

Kişisel fikrim; pek çok yerinde güldüm ama gerçek şu ki eski formunda değil. Sanki biraz geç kalmışlık var. Yeni gençlere özenerek küfürlü konuşması da yakışmıyor artık. Bir yerleri ağarmış 50 yaşındaki adamsın, olmuyor yani.

Sonuçta fönleriyle dalga geçilen CHP’li ablalar ve teyzeler, onların kızları ile oğulları, “Türklüğünüzden mi utanıyorsunuz?” sorusunu beraberinde getiren nükteler nedeniyle Türk kelimesinden bile gıcık kapan HDP’liler, Allah’ın varlığına yönelik inancı güçlendiren bölümlerden irrite olan laikçilerle, ateist solcular acımasızca linç ettiler Cem Yılmaz’ı sosyal medyada.

AK Partililer ve MHP’liler ise eski politik tutumuna kızgınlıklarından dolayı pek ilgi göstermediler.

Kısacası hiç kimseye yaranamadı Cem Yılmaz.

Peki, Cem Yılmaz gibi zeki biri böylesi tepkilerin geleceğini bilmiyor olabilir miydi?

Bence bunu göze almıştı. Arkasından yetişen Doğu Demirkol, Hasan Can Kaya gibi gençlerin, YouTube’da çoğumuzun adını bile işitmediği ama milyonlarca genç takipçisi olan “komedyenler”in varlığı karşısında kendini sıkışmış hissetmiş olmalı ki bu yolu seçti kendinden söz ettirmek için. Çünkü onun gibiler yalnızca sevgiden ve ilgiden değil, nefretten ve tepkiden daha çok besleniyorlar. Konuşulur olmak en temel gıdaları.

Yoksa Cem Yılmaz’ın “yerli, millî ve dinî” olmak gibi bir derdi yok. Her iki kesimin de kendi cephelerinden bir konumlanma beklentisi içine girmeleri gereksiz.

Zaten günümüzde kimse ne inandığı gibi yaşıyor ne de konuştuğu gibi…

O eski samimiyet nerede?

Geçtiğimiz günlerde YouTube’da önüme eski sinema oyuncularından, sonradan dansözlük de yapan Leyla Sayar’ın hayatıyla ilgili videolar ve belgeseller düştü. 1960’lı yılların aranılan bir başrol oyuncusuyken verdiği röportajlarda “24 yaşındayım ama kendimi ihtiyar gibi hissediyorum” diyerek değişiminin ilk ipuçlarını vermiş, sonra aniden dansözlük yapmaya başlamıştı. Yeşilçam Sineması tam bir sömürü düzeniydi. Ün getiriyor ama para getirmiyordu malum. İlginç bir kadındı. Çevirdiği 170 filmin bir tekini bile görmemiş, galalarına gitmemişti. Ama bu arada yakınlarına “Rüyalarımda bir şeyler görüyorum. Sanki bana bir takım mesajlar veriliyor. Gözlerimin önüne görüntüler geliyor ve bana telkinlerde bulunuyor. Deliriyor muyum acaba?” diye soruyordu. Bunun üzerine Onu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları doktorlarından eski sağlık bakanlarından Yıldırım Aktuna’ya yönlendirmişlerdi. Aktuna, ilgiyle dinlediği Leyla Sayar’a “Deliler kendilerinin deli olup olmadığından şüphelenmez, merak etmeyin. Sadece kafanızdaki sorulara cevap arayın” demişti.

Leyla Sayar aradan birkaç yıl geçtikten sonra o cevabı bulmuş olmalı ki birden ortadan kaybolmuş ve tesettüre girmişti. Tam 40 yıl inzivaya çekildi. Hayatının son yıllarında röportaj verdi yalnızca. Bomboş bir apartman dairesinde, küçük bir emekli maaşıyla yaşıyordu. Tek bir eşyası yoktu. Yere bir döşek sermiş, onun üzerinde oturuyor ve yatıyordu. O bir Cahide Sonku değildi, bu kendi seçimiydi. Sorulara cevap verirken “Beş tane katım vardı, hepsini de ihtiyaç sahiplerine verdim. Bana bu yetiyor” diyordu.

Leyla Sayar bir “Allah âşığı” olduğunu söyleyerek inandığı gibi yaşadı, 22 Temmuz 2016 yılında vefat etti...

Bu dramatik öyküden yola çıkarak Leyla Sayar ile Cem Yılmaz arasında paralellik kurduğum filan yok.

Söylemek istediğim açık. Bir sahne şovmeninin ufak bir manevrasından derin anlamlar çıkarmak gereksiz. Günümüzün ünlüleri arasında hayatı ve söyledikleriyle bize samimiyet duygusunu geçirebilen kaç kişi var? Düşünün, bulabilecek misiniz?

Leyla Sayar’a bakarken, dönemine yetişemesem de ünlü dansöz ve sinema oyuncusu Özcan Tekgül ile ilgili bir belgesele de rastladım. Yıllarca uluslararası dansöz olarak dünya turu yaptıktan sonra Türkiye’ye dönmüş, çeşitli filmlerde başrol oynamıştı. Dönüşü 12 Eylül 1980 darbesine denk gelmişti. Darbeci 12 Eylül Cuntası’nın Kültür Bakanı kendisine bakanlığın “Kültür ve Sanat Elçisi” ödülünü takdim etmiş ve kıyamet kopmuştu!..

Belki Cem Yılmaz kıvrak bir figürle yeniden eski ayarlarına döner ve muhalefeti memnun ederse, çalılara yünler takılır ve onlar da iktidarı kazanırsa, kendisine “Kültür ve Sanat Elçisi” ödülü verilir.

Neden olmasın?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.