Sahte ilahların kökleri

A -
A +

Prof. Dr. Osman Kemal Kayra
Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
osmankemalkayra@gmail.com

İnsanlık, varlık sebebi olan insan olmanın yolunu, vahdet sırrını uzun yıllar kabul etmeyerek dalalet batağında yaşarken, kendilerine tevhit sırlarını veren nebi ve resulleri de hep reddettiler.
Vahye karşı direnen insanlık, aklın değil nefsin tuzağında en şerefli varlığı en sefil yaratık hâline getirdiler. Tarihin karanlık devrelerinde trajikomik oyunun figüranları olurken bu sefil tiyatro sahneleri için çok kan döktüler. Hiçbir akli ve mantıki yakınlığı olmayan ibadet şekilleriyle, tarihe kara lekeler olarak iz bıraktılar. Haber verilen ve var olan hakikati görmezden gelerek, vehmettikleri hayal ürünü olan “sanal tanrılar”ın baskısında insanlıktan çıkarak yaşayan ve sadece varlıklarıyla var olan bu insanlar, vahşetin de sembolü oldular.
Tanrılarının kendilerine emrettiklerini vehmeden bu insanlar, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin de çağ açılımını gerçekleştirdiler.
Tam bir kaos olan çok tanrıcılığın batağında, tepelerindeki mevhum derebeyi tanrı ve tanrıça çetelerinin aile saadetlerine kendilerini kurban ettiler. Tanrı ve tanrıçalar evlenip çoğaldılar(!); junior oğul tanrı ve kız tanrıçalar ailecek hükümranlılarıyla dünyayı kararttılar.
Basit klanlardan büyük şehir devletlerine, imparatorluklara kadar gelişen çok tanrıcılık sadece biraz mahiyet değiştirerek nüfus ve nüfuzunu artırarak sürdürdü.
Düşüncenin ve antik sanatın merkezleri Yunan ve Roma’da; mistik medeniyetlerin merkezleri Mısır, Mezopotamya, Japon, Hint ve Çin’de de medeniyet kavramı batıl inanışlara ve bu sistemlere kurban edilen vasıfsız insan topluluklarına dayanıyordu.
İnsanın değeri tanrılarla ve tanrıçalarla bağlantıları olan soyluların yakınında olmak ve onlara köle olmaktan geçiyordu. İnsanlar, soylular ve tanrılar adına arenalarda birbirlerine veya aslanlara boğazlatılırken tanrılarını ve tabii ki kendilerini de tatmin ediyorlardı.
İnsana insan olduğu için değer veren, üstünlüğü mevki, makam, ırk ve diğer şeylerde değil sadece takvada gören İslamiyeti geç idrak eden insanlık neler kaybetti neler…
Köle Bilâl’i (Allah ondan razı olsun) müezzinliğine nasbeden Efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” köle oğlu Usâme’yi (Allah ondan razı olsun) 18 yaşında komutan tayin ederken; “Ey Usâme! Belka sınırına babanın şehit edildiği yere, Gazze’nin yakınındaki Darum Kalesi’ne kadar Allah’ın bereketiyle git, bu ordunun başkomutanı sensin” der. “Ey insanlar Usâme’nin kumandanlığına karşı çıkıyorsunuz. Siz bundan evvel onun babası Zeyd’in kumandanlığına da karşı çıkmıştınız!..”  Sonra da “Ey Eshabım, Usâme’nin babası Zeyd benim yanımda nasıl sevgili ve kumandanlığa layıksa Usâme de komutanlığa öyle layıktır; benim yanımda da insanların en sevgililerindendir” buyurur...
İşte insana verilen değer. Ne deri rengi ne de sosyal tabaka ayrıcalığı.
Bu hareketiyle Efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” bütün batıl teorileri de ters yüz ediyordu.
Ne yazık ki hâlâ beyaz ırk safsatası ile siyah ırkı kadim köle kıdemlisi gibi gören bugünkü kapitalizm dininin maskeli dindarları, kurdukları sermaye imparatorluklarında azatsız köleleri “Kunta Kinte”leri hâlâ ikinci sınıf insan gibi bile görmüyorlar. Hiç değer verilmeyen, ezilen, işkence gören insanları kölelikten Sahâbeliğe yani üstün insan düzeyine çıkaran yüce dine dahil olamayan siyahî topluluklar, batıl dinlerinde hâlâ azatsız köle olmanın rehavetini ve ezikliğini yaşamaya devam ediyorlar.
İnsanlar gerçeği kabullenmede maalesef çok geç kalıyorlar. Bir tanrının gazabı yetmezmiş gibi bir sürü tanrı ve tanrıçanın hışmına uğrarken çetin tabiat şartlarıyla savaşan bu barbar kavimlerin sanal tanrılara kuralsız, kayıtsız şartsız biatleri ne kadar düşündürücüdür!..
Şimdi antik medeniyetin, sanat ve edebiyatın temsilcileri olan filozof torunları kavimlerin tanrı ve tanrıçalarına bir göz atalım...
Eski Yunan’da hemen her kavramın bir tanrı veya tanrıçası vardır:
Mesela “Limos” Açlık Tanrıçasıdır. Görevi nedir. Açlık çekenlere moral mi verir, yardım mı eder, yoksa açlara rızık mı verir!?.
“Semele”, Ahiret Tanrıçasıdır. Ahirette insanları hesaba mı çeker, ahreti mi tanzim eder!
“Momos”, Alay ve Hiciv Tanrıçasıdır. Kim kiminle alay eder; kim kimi hicveder; buna Momos karar mı yoksa izin mi verir!
Yüce Rabbimiz Kitâb-ı hakîmin 104. Sûre-i celîlesi olan el-Hümeze’de, arkadan çekiştirmeyi, yüz göz işaretleriyle insanları taklit etmeyi yasaklarken Momos ne yapar acaba!?
“Uranus”, Gök Tanrısıdır. Gökyüzüne kim hâkimdir. Gökyüzü kimlerden sorulur. Bu Gökyüzü Tanrısı Türklerin ve Moğolların Gök Tengrisi gibi tek otorite de değildir.
“Fraude”, Hile Tanrıçasıdır.  O, neye ve kime karşı ne gibi hileleri savunur?
“Pitho”, Kandırma Tanrıçasıdır. Kimin kandırılacağına Pitho mu karar verir?
“Thyke”, Tesadüf Tanrıçasıdır. Neyin tesadüfü! Hilkatte tesadüf olur mu? Allahü teâlânın tevfiki olmadan şu kâinatta yaprak kımıldar mı?..
“Furina”, Hırsızlık Tanrısıdır. Yolsuzluk ve hırsızlığa “ilâhi” bir kılıf!
“Hybris”, Hayâsızlık Tanrısıdır. Şanlı Peygamberimizin “imandan” saydığı hayayı, Hybris meşrulaştırmış görünüyor.
“Hemaphrodito”, Çift Cinsiyetli Tanrısal Yaratık! Çift cinsiyeti meşrulaştıran bu yaratık hiç de yalnız değildir. MÖ 612’de Lesbos yani Midilli’de yaşayan “sevici” kadın şair Sapho’nun vatanı olan bu adanın isminden türeyen sapık akım lezbiyenliktir. Bu sapık akım zamanımızda da hâlâ yaşıyor.
Yunan’ın büyük filozofu Eflatun (Platon) da Sapho’yu çok beğenir. Helenistik dönemin zafer meydanlarına heykelleri dikilmiş ve çağdaşları arasında “Dâhi Kadın” olarak adlandırılan Sapho için Eflatun, ona “ilham perisi” demiştir. Sevgi ve aşk erotizmi üzerine görüşlerini dile getirirken şiirlerinde kadın ve kadın sevgisini anlatan Sapho ile Türkçeye “Şölen” olarak çevrilen Platon’un diyaloglarından oluşan “Symposion” eserinde sevgi ve aşk kavramına özellikle de erkek sevgisine odaklanan diyaloglarıyla karşımıza çıkan Platon arasında bir ortak nokta vardır: Eş cinsellik...
Platon sorar: Yaşlı bir adamın genç bir adam için duyduğu aşk (Eros), genç bir adamın yaşlı olan için duyduğu aşktan farklı mıdır?
Cevap verdi: Hayır, duygular farklıdır ama süreç aynıdır. (Cowan, 2003:25 )
Platon eş cinselliği tanrısal yaklaşımlarla güncelleştirir. Şöyle söyler:
Genç erkek güzeldir; çünkü tanrısal güzelliği paylaşır ve bu güzelliği ona bir ayna gibi geri yansıtan yaşlı erkekte toplanır. Böylece yaşlı erkek ve genç olanı birlikte güzelliğin ideal biçiminin var olduğu yola hizmet ederler. (Cowan, 2003:25)
Görüldüğü gibi Antik Yunan’da tanrıların onayı ve üstün filozofların nefsanî akl-ı sakimleri ile eşcinsellik dinî ve bedii bir boyut da kazanmıştır.
Her türlü sapkınlığa bir kılıf bulan Antik Yunan’da tanrı ve tanrıçalar genelde birbirleriyle de savaş hâlindedir ve heyhat ki onlara tapan bu zavallı Helenlere de yol göstereceklerdir. Az değil 35 tanrı ve 37 tanrıça… Tanrılar otoriteleriyle, tanrıçalar da hile ve desiseleriyle onlara tapanlara ne kadar da yardımcı olmuşlardır!?
HHH
Butlan batağındaki bir diğer büyük devlet “Hukuk Devleti” Roma’ya da bir bakalım: 22 tanrı ve 14 tanrıçanın caizeleriyle gücünü ve iradesini Roma imparatorlarına devreden bu sanal varlıklar adına, arenalarda tanrılar ve imparatorlar için gladyatörler birbirlerini boğazlarken tanrıların ve imparatorların tatmin sınırlarını zorlayan sadizm, İsa “aleyhisselâma” inanan müminleri de aslanlara parçalattırmaktan çekinmemiştir. Bugün hâlâ adlarını unutamadığımız Zafer Tanrıçası Bellona, kurallarımıza ambargo koyan Disiplin Tanrıçası Disciplina ve puan puan para topladığımız Eventus Bonus (İyi akşamlar) tanrıları gibi…
Yıllardır İslam ülkelerine zorla kabul ettirilmeye çalışılan Batı işte budur.
İnsana dayalı, insanı esas alan, insandan kıymetli hiçbir varlık tanımayan  kapılarında ve duvarlarında  “Ya hazret-i insan” yazan tek medeniyettir İslam…
Şair Şeyh Gâlib’in söylediği gibi:
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
Yani ey insan kendine iyi bak. Sen bu âlemin özüsün, kâinatın göz bebeği olan varlıksın.
Başka söze ne hacet.
Bu dalalet batağının nerelere vardığını anlatabilmek amacıyla bir dahaki yazımızda buluşmak üzere esen kalınız efendim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.