Altı asırlık Osmanlıyı altı yılda ‘yıktırdılar’

A -
A +

Prof. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU
Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi
sofuoglu@sakarya.edu.tr

Osmanlı Devleti aslında yıkılacak bir devlet değildi. Bu sözü söylerken Osmanlı Devleti’nin yıkıldığının kabullenilememesi gibi bir durum söz konusu değildir. Osmanlı yıkılmıştır ve üzerinden 100 yıl geçmiştir. Ancak bu yıkılışın kaçınılmaz bir son mu, yoksa aslında önlenebilir bir yıkılış mı olduğunun tahlilinin yapılması bilimsel bir mecburiyettir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışı hakkında tahliller yaparken, bu konuda yapılan ilk suçlamalardan olan saltanat düzeninin yeniden geri gelmesinin istenmesi gibi bir düşünce hiç kimsenin aklından bile geçmemektedir.

YIKILIŞTAN ÇIKAN DERSLER
Osmanlı Devleti’nin yıkılışının tahlil edilmesi en yalın ifadeyle, ders alınması, hataların nerede olduğunun layıkıyla anlaşılması ve gelecekte bu toplumun başına tekrar aynı sonun gelmemesi gibi amaçlar içindir. Gerçekten Osmanlı Devleti yıkılacak bir devlet miydi? Tarihteki roller haklı bir şekilde mi icra edildi? Büyük yanlışlıklar var mıydı, varsa bunlar hangileriydi? Ve Allah korusun Türkiye Cumhuriyeti aynı sona maruz kalabilir mi?
Tarihçilerin önemli bir kısmı, dünya ticaret yollarının değişmesi, “kaht-ı rical” denilen devlet adamı eksikliği, savaşların ağır masraflarla sonuçlanması ve tabii sınırlara ulaşılması gibi durumları yıkılış sebepleri olarak açıklarlar ki bunlar gerçek yıkılış nedenleri değildir. Hatta bu sebepler sadece Osmanlı Devleti’nin değil, hiçbir devletin yıkılış sebepleri olamazlar.
Yukarıda sıralanan gerekçelere göre, malî ve iç sıkıntılar içinde olan, kimi toprakları Ruslar tarafından ilhak edilen, kendisinden koptuğunu ilan eden Abhazya bölgesi gibi problemlerle uğraşan Gürcistan’ın çoktan yıkılması gerekmektedir. 2011’den beri iç savaşın devam ettiği Suriye’nin, Rus ve ABD işgalleri geçiren Afganistan’ın, iç savaşla korkunç katliamların yaşandığı Ruanda’nın şimdiye kadar yıkılmış olması lazım gelirdi. Tam tersine bu kadar zor durumlara rağmen bu devletler ayakta durabilmektedirler.
Bu şekilde Osmanlı Devleti ya da başka herhangi bir devletin yıkılışını asıl olmayan tali sebeplere bağlamak doğru sonuçlar vermez. Mali bozukluklar, başarılı devlet adamı eksiklikleri, devletin uluslararası stratejik konumunun değer kaybetmesi gibi sebepler bir devleti yıkacak sebepler değildir. Bu sebepler devleti yıkmaz, ancak zayıflatıcı bir tesir yapabilir.
Bu durumu şu misalle daha iyi açıklamak mümkündür: İnsanların, kafası kesilmek suretiyle cinayete kurban giden bir ölünün başına toplanıp ölünün çelimsiz hâline bakıp, “Yetersiz beslenmiş öyle ölmüş” ya da kıyafetlerine bakıp “ince giyinmiş, üşütmüş, hasta olmuş ve öyle ölmüş” şeklinde gerekçeler söylediklerini düşünelim. Ne kadar yanlış gerekçelerdir değil mi? Çünkü önlerinde cansız yatan şahsın, ölüm gerekçesi çok açık, net ve gözlerinin önünde durmaktadır. Şahsın ölüm gerekçesi, kafasının kesilmesidir ki kesik başlı ceset, yukarıdaki gerekçeleri sıralayan insanların da önündedir. Bu şartlarda da insanlar, asıl ölüm gerekçesini söylemiyorlar da kişinin ölümüne başının kesilmesi kadar yakın etki yapmayacak tali sebeplerden bahsediyorlar.

ASIL SEBEPLER GİZLENİYOR
Osmanlı Devleti’nin asıl yıkılış sebepleri de bu örnekte açıklanmaya çalışıldığı gibi ya gizlenmekte ya da ciddi vurgu eksikliği yapılarak gözlerden kaçırılmaktadır. Bütün bunlara rağmen başından, 93 Harbi, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı gibi öldürücü savaşlar geçmiş ve bu sebeplerle yıkılmış Osmanlı Devleti için, yukarıdaki tali sebepleri sıralamak, asıl yıkılış sebebini gizlemek amaçlıdır.
Burada da Osmanlı Devleti, önce Yeni Osmanlılar, daha sonra Jön Türkler denilen ekip eliyle, 93 Harbi, Balkan Harpleri ve I. Dünya Savaşı gibi savaşlara sokularak ve 31 Mart İsyanı sonucu yapılan darbe ile yıktırılmıştır. Devletin yıkılışı için gösterilen tali sebep türü gerekçeler, hedef saptırma, doğruyu gizleme maksatlıdır. Osmanlı Devleti, Yeni Osmanlılar ve daha sonra Jön Türkler denilen ekiplerin elleriyle yıkılmamış, yıktırılmıştır.
Güya kötü günlerinden kurtarılıp eski güçlü günlerine dönüştürülmek istenen devleti, 1908’de yaptıkları darbe sonucu 6 yıl içinde, 1914 yılında parça parça ederek uçuruma yuvarlamışlardı. 1908-1914 arasındaki “6 yılda, 6 asırlık devleti” yıkmışlardı. 1914 yılına gelindiğinde savaşa girmemesi gereken devleti I. Dünya Savaşı’na sokmuşlar ve 1918 yılında sonun görüleceği yıkımı tamamlamışlardı. Güçlendireceğiz diye 6 yılda 6 asırlık devleti yıkmışlar, parça parça etmişlerdi.
Hâlbuki bir devlet altı yılda yıkılır mı? Yıkılacaksa, neden daha önce yıkılmadı? Ticaret yolları, coğrafi keşifler sürecinde daha 1492’de değişmişti. Başarılı ya da başarısız, birçok padişah geçmiş ve bu süreçlerden sonra kaç yüzyıl geçmiş bu devlet yıkılmamış da bu devletin yıkılışı neden İttihatçıların göreve geldiği altı yıla (1908-1914) denk gelmişti.
Osmanlı Devleti’nin tarihten silinişinin 6 yıla sığdırıldığı iddiasının yapıldığı bu satırların tersine, tarih kitaplarının mühim kısmı Osmanlı Devleti’nin yıkılışını son 300 yıla, hatta 200 yıla yayarlar. Yukarıda sıralanan tali sebepleri de gerekçe göstererek devletin yıkılışını yüzlerce yıla yayarak anlatırlar. Yani bu durumda Osmanlı Devleti son 300 yılını ya da 200 yılını yıkılma sürecine girmiş, ayakta bile zor duran, bir varlık gösteremeyen devlet olarak tanıtırlar ki bu asla doğru değildir.
Düşünün bir kez, son 300 yıla ya da 200 yıla yayılan bir yıkılış süreci olur mu? Bu sayıları söyleyenler muhtemelen sayı saymasını bilmemektedirler. Bu gibi safhalarda sıfırdan yeni devletler kurulur ve yıkılır. Hatta tarihte birçok devletin kuruluş ve yıkılışları 150-200 yıl bile sürmemiştir.
Uzun yıllar Pers hâkimiyetinde kalan Makedon Krallığının ciddi varoluş tarihi MÖ 359-323 arasında topu topu 36 yıldır ve Büyük İskender’in ölümüyle son bulur. Dünyayı çiğneyen Cengiz İmparatorluğu’nun ömrü 1206-1294 arasında 88 yıldır. Yine bir o kadar geniş topraklara ulaşmış Timur İmparatorluğu 1370-1507 arasında 137 yıl ayakta kalmıştır… Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Nasıl oluyor da tarihte adından övgülerle bahsedilen devletlerin hayatiyet müddeti daha 150 yılı bile bulamazken, Osmanlı Devleti’nin sadece yıkılış süresi 3 asra yayılarak anlatılır. Bu anlatımlar, hem doğru anlatımlar değildir, hem de bilimsel de değildir.
Yere göre sığdırılamayan, Büyük İskender’in, büyük İmparatorlar arasında sayılan Cengiz’in, Timur’un devletleri onlardan sonra parça parça olmuştur. Yani ne kadar genişlemiş olurlarsa olsunlar, kılıçla genişleme olduğu ve sistem kurulamadığı için, kendilerinden sonra devletleri yok olmuştur. Hâlbuki, Osmanlı Devleti her ne kadar kılıçla genişleme sağlandı iddiaları ortaya alırsa atılsın hem kılıçla genişlememiş hem de Devlet 624 yıl ayakta kalmıştır. Dünyada hiçbir devlet sadece kılıçla, sistemi olmaksızın ayakta kalamaz. Osmanlı Devleti’nin 624 yıl ayakta kalması bir yana yıkılışını bile 300 yıla 200 yıla yaymaları başarının büyüklüğünü gösterir.
Osmanlı Devleti’nin nasıl ve hangi sürede yıkıldığı çok açık ve net bir şekilde ortadadır. 1908’de darbeyle iktidara gelen İttihatçıların, savaşlarla (Trablusgarp ve Balkan savaşları) perişan ettiği Osmanlı Devleti, 1914’te I. Dünya Savaşı’na sokularak yıkılmıştır. Yıkılışından iki yıl önce 1912 yılında bile Osmanlı Devleti’nin Adriyatik kıyısına uzanan toprakları vardı. Bu nasıl bir yıkılmaktır ki son iki yılda bile Avrupa’nın ortalarına kadar uzanan topraklara sahip olan bir devlet vardı ortada. Adriyatik kıyısındaki İşkodra’dan, Selanik, Kosova, Üsküp, Manastır’a kadar Güney Doğu Avrupa topraklarının önemli kısmı hâlâ Osmanlı Devleti’nindi.
Aslında, yıkılışından iki sene öncesine kadar hâlâ bu denli önemli topraklara sahip Osmanlı Devleti’ni iki çete yıkmıştır: Biri Namık Kemal, Ziya Paşa, İbrahim Şinasi, Ali Suavi’den oluşan Yeni Osmanlılar, diğeri de Ahmet Rıza, Prens Sabahattin, İshak Sükûti, Abdullah Suphi, Mizancı Murat’tan oluşan Jön Türkler... Yeni Osmanlılar, ülkeyi 93 Harbi’ne sokmak suretiyle devletin bünyesinden Sırbistan, Karadağ ve Romanya’yı kopartarak yıkılışını hızlandırmışlardı.
Fakat hemen onlardan sonra iktidara gelen Sultan II. Abdülhamid, bu yıkılış sürecini 33 yıl ertelemişti. Ancak kendisini deviren İttihatçılardan sonra Sultan II. Abdülhamid gibi padişah gelmediği için İttihatçıların, yıkım süreci geri döndürülememişti. 1908’de darbe ile iktidara gelen İttihatçılar, 31 Mart İsyanı, Trablusgarp, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı ile görevlerini başarıyla tamamlamışlardı.

İTTİHATÇILARIN KAYBETTİĞİ TOPRAKLAR
1699-1908 arasında 209 yılda kaybedilen yerlere karşılık, 1908-1914 arasında resmen ve fiilen kaybedilen Osmanlı Toprakları da şuralardır:  İlk olarak, 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanından 2,5 ay sonra, tek kurşun atmadan Osmanlı Devleti’ne, Girit, Kıbrıs, Bulgaristan, Doğu Rumeli, Bosna olmak üzere 5 önemli toprağı kaybettirilmiştir. 1911 yılında, (Mezopotamya’nın değil) Afrika’nın en zengin petrol yataklarına sahip, savunma hatları kaldırılmış Trablusgarp kaybettirilmiştir. 1912 yılında, İşkodra vilayetine kadar hâlâ Adriyatik kıyısına dek uzanan topraklara sahip bütün Balkanlar kaybettirilmiştir. 1914 yılında Osmanlı Avrupası’ndan sonra, Kızıldeniz’in güneyinden kuzeyine, Basra’dan Kafkasya’ya, Arabistan Yarımadası’ndan Mezopotamya arazisine kadar bütün Orta Doğu toprakları, I. Dünya Savaşına katılmakla kaybettirilmiştir.
Hayır, tarih bize anlatılan gibi değildir. Yıllardır söylenen iddiaların yalan olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır: Ne yazık ki, 300 ya da 200 yılda değil, sadece 6 yılda 6 asırlık koca devletin hayatına özellikle İttihatçıların gayretleriyle son verilmiştir.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.